Şiddetli Geçimsizlik (Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması) Nedeniyle Boşanma

Bu makalemizde şiddetli geçimsizlik nedir, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedir, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası nasıl açılır, yargılama süreci nasıl ilerler, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davalarında kusurun önemi nedir, kusura itiraz edilebilir mi, şiddetli geçimsizlik nedeniyle anlaşmalı olarak boşanılabilir mi, boşanma sonucunda nafaka, maddi ve manevi tazminat, velayet hakkında nasıl kararlar verilir gibi bir çok soruyu cevaplandıracağız.

Şiddetli Geçimsizlik ve Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davaları

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, halk arasında şiddetli geçimsizlik olarak bilinir. Türk Medeni Kanunu’nda bu durum genel bir boşanma sebebi olarak kabul edilir. Eşler arasında yaşanan ciddi anlaşmazlıklar, evlilik birliğini temelden sarsabilir. Ortak hayat bu nedenle çekilmez hale gelebilir. Bu gerekçeyle açılan boşanma davaları, ülkemizdeki boşanma vakalarının yaklaşık %90’ını oluşturmaktadır.

Bu makalede, şiddetli geçimsizlik (evlilik birliğinin temelinden sarsılması) sebebiyle boşanma davaları ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Konu, hukuki çerçevesi ve dava süreciyle birlikte incelenecektir. Boşanmak isteyen bireyler için önemli bilgilere değinilecektir.

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması (Şiddetli Geçimsizlik) Nedir?

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinde düzenlenen genel boşanma sebeplerinden biridir. Bu hukuki terim, eski kanunda ve halk dilinde “şiddetli geçimsizlik” olarak anılmaktadır. Eşler arasındaki ciddi uyumsuzluk ve çatışmalar sonucunda ortak hayat taraflar için çekilmez hale gelir. Bu durum, boşanma sebebinin temelini oluşturur. Kanun, evlilik birliğinin hangi hâllerde temelinden sarsılmış sayılacağını tek tek belirtmemiştir. Bu durumun tespiti, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından takdir edilir.

Kanunda sayılan özel boşanma sebepleri sınırlıdır (zina, hayata kast, terk, akıl hastalığı vb.). Bu özel nedenlerin bir kısmı kanunda hak düşürücü süreye tabidir (örneğin zina veya hayata kast sebebine dayanacak eş, olayı öğrendiği tarihten itibaren 6 ay ve her hâlde olaydan itibaren 5 yıl içinde dava açmak zorundadır). Genel neden olan evlilik birliğinin sarsılmasında ise herhangi bir süre kısıtlaması yoktur. Bu özel nedenler dışında, evliliğin sürdürülmesini olanaksız kılan her türlü durum genel sebep kapsamında değerlendirilebilir. Başka bir deyişle, çiftlerin yaşadığı anlaşmazlıklar belirli bir kategoriye girmese bile evlilik birliğini temelden sarsacak boyuta ulaşmışsa boşanma nedeni sayılır. Bu kapsamda açılan davalarda, evlilik birliğinin gerçekten sarsıldığı ve ortak yaşamanın artık beklenemeyecek derecede zarar gördüğü kanıtlanmalıdır.

Bir boşanma davası, hem özel bir sebebe hem de genel sebebe dayanılarak açılabilir. Örneğin, bir davada aynı anda bir özel sebep ve genel sebep ileri sürülebilir. Davacı taraf, hem zina iddiasını hem de şiddetli geçimsizlik iddiasını birlikte mahkemeye sunabilir. Mahkeme, özel sebep ispatlanamadığı takdirde genel sebebe dayanarak boşanma kararı verebilir. Bu esneklik sayesinde özel bir sebep bulunmasa bile boşanma mümkündür. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, tek başına geçerli bir boşanma imkânı tanımaktadır.

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Şartları

Bir evliliğin temelden sarsılmış sayılabilmesi için, ortak hayatın eşler açısından çekilmez hale gelmiş olması gerekir. Evlilik birliğinin devamını eşlerden beklemek, yaşanan olaylar karşısında artık mümkün olmamalıdır. Bu çekilmezlik şartı, yalnızca bir eş yönünden dahi gerçekleşebilir. Her iki eş için birden koşulun oluşması zorunlu değildir. Önemli olan, evliliğin devamının en az bir taraf için katlanılamaz hale gelmesidir. Bu durumun somut olgularla ortaya konması gerekir.

Yargıtay kararlarında, geçimsizliğin evliliğin devamını imkânsız kılacak derecede olması gerektiği vurgulanmaktadır. Öte yandan basit uyuşmazlıklar veya gelip geçici tartışmalar bu şart kapsamında değerlendirilmez. Boşanmaya yol açan sorunların ciddi ve sürekli etkiler doğurmuş olması aranır.

Kanunda tüm geçimsizlik nedenleri tek tek sayılmamıştır. Bu nedenle çok çeşitli olaylar şiddetli geçimsizlik kapsamında ileri sürülebilir. Yargı kararlarında sık rastlanan bazı örnek durumlar şöyle sıralanabilir:

  • Fiziksel veya psikolojik şiddet uygulanması.
  • Eşe veya eşin ailesine hakaret edilmesi.
  • Aşırı kıskançlık veya güven sarsıcı davranışlar sergilenmesi.
  • Alkol veya kumar bağımlılığı gibi zararlı alışkanlıkların aile hayatını olumsuz etkilemesi.
  • Eşin ailesinin evliliğe sürekli müdahale etmesi ve bu duruma sessiz kalınması.
  • Ailevi sorumlulukların ihmali ve evlilikte ciddi ilgisizlik gösterilmesi.
  • Cinsel hayatın olmaması veya ciddi cinsel sorunların yaşanması.
  • Eşlerin karakter ve yaşam tarzlarının tamamen uyumsuz hale gelmesi (zamanla ortaya çıkan kopukluklar).

Örneğin, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi bir kararında, davalının aşırı kıskançlık sergileyip eşine ağır hakaretlerde bulunması ve aşırı alkol kullanması neticesinde taraflar arasındaki ortak hayatın temelinden sarsıldığını tespit etmiştir. Bu şartlar altında eşlerin birlikte yaşamaya zorlanamayacağı belirtilerek, boşanmaya karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Yukarıda sayılanlar sadece örnek niteliğindedir. Evliliğin sürdürülemez olduğuna ilişkin her tür davranış veya olay, şiddetli geçimsizlik kapsamında değerlendirilebilecektir.

Kusur ve İtiraz Hakkı

Şiddetli geçimsizlik, kusura dayalı bir boşanma sebebi değildir. Davacı eş kusurlu olsa bile bu sebebe dayanarak dava açma hakkına sahiptir. Ancak davacının kusurunun davalı eşin kusurundan daha ağır olmaması gerekir. Davacının boşanmaya yol açan olaylardaki kusuru bariz biçimde daha fazlaysa itiraz hakkı doğar. Kanun, davalının bu itirazını haklı bulduğu takdirde davanın reddedilebileceğini öngörür. Mahkeme, davalının evliliği sürdürmekte korunmaya değer bir menfaati olduğuna kanaat getirirse boşanma talebini reddeder.

Tamamen kusurlu tarafın, kusursuz veya az kusurlu eşe karşı açtığı dava genellikle reddedilir. Bu yaklaşım, hukukumuzda “kimse kendi kusuruna dayanarak hak elde edemez” ilkesinin bir sonucudur. Kusursuz ya da az kusurlu eş, evliliğin devamında korunmaya değer bir yararı olduğunu ileri sürebilir. Bu durumda boşanmaya karşı çıkma hakkını kullanmış olur. Ancak, mahkeme davalının itirazını hakkın kötüye kullanımı olarak değerlendirebilir. Evliliğin sürdürülmesinde taraflar ve çocuklar açısından korunmaya değer bir yarar kalmadıysa boşanmaya karar verilebilir.

Kanun, uzun süreli fiili ayrılık durumunda da eşlere bir çözüm yolu sunmuştur. Bir boşanma davası reddedilip karar kesinleştikten sonra üç yıl geçer ve ortak hayat yeniden kurulmazsa evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu durumda eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilir. Bu hüküm, davalı eşin itirazı nedeniyle boşanmanın gerçekleşmediği durumlar için öngörülmüştür. Evliliğin fiilen sona erdiği uzun bir ayrılık sürecinin sonunda hukuken de evlilik birliğinin sona erdirilmesini sağlar.

Yargıtay 2. HD bir kararında, davacı kocanın sadakatsiz davranışına karşılık davalı kadının sürekli ve ağır hakaretlerde bulunduğu bir durumda her iki tarafın da kusurlu sayılması gerektiğini belirtmiştir. Mahkemece davacının sadakatsizliği gerekçe gösterilerek davanın reddedilmesi doğru bulunmamış; evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ve tarafların birlikte yaşamalarının beklenemeyeceği anlaşıldığından boşanmaya karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Tarafların kusur durumları boşanma kararını etkileyebilir. Ancak çoğu durumda, her iki tarafın da belli ölçüde kusuru bulunduğu kabul edilir. Evlilik birliği sürdürülemez hale gelmişse boşanma kararı verilir. Mahkeme, boşanma halinde kusur durumunu ayrıca maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden de dikkate alacaktır.

Boşanma Davasının Açılması ve Yargılama Süreci

– Dava Dilekçesi ve Başvuru

Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası açmak isteyen eş, bir dilekçe ile Aile Mahkemesine başvurmalıdır. Dilekçede evlilikte yaşanan ve geçimsizliğe yol açan olaylar kronolojik ve somut şekilde anlatılmalıdır. Davacı, iddialarını ispat edebileceği delilleri (örneğin tanık listesi, mesajlar, fotoğraflar) dilekçeye eklemelidir. Boşanma dilekçesinde tarafların kimlik ve adres bilgileri, evlenme tarihi ve yeri, boşanma sebebine ilişkin vakıaların özeti ve talep sonucu bölümü bulunur. Dilekçenin sonuç kısmında boşanma talebi yanında velayet, nafaka, tazminat gibi istekler de belirtilmelidir. Boşanma davalarında yetkili mahkeme, eşlerin son altı ay birlikte oturdukları yer mahkemesidir. Ayrıca davalı eşin yerleşim yerindeki Aile Mahkemesi de yetkilidir. Aile Mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Hukuk Mahkemesi bu sıfatla davaya bakar.

– Yargılama Usulü

Dava açıldıktan sonra mahkeme, davalıya tebligat yaparak cevap dilekçesi sunmasını ister. Çekişmeli boşanma davalarında yazılı yargılama usulü uygulanır. Taraflar dilekçeler teatisi aşamasını tamamladıktan sonra duruşma safhasına geçilir. İlk duruşmada hakim, yasal olarak tarafları barıştırma girişiminde bulunur. Taraflar anlaşma ihtimalini reddederse yargılamaya devam edilir. Sonraki duruşmalarda taraflar ve tanıklar dinlenir, sunulan tüm deliller incelenir. Bu süreçte davacı eş, karşı tarafın az da olsa kusurlu olduğunu ispat etmek durumundadır. Aksi takdirde dava reddedilebilir. Mahkeme, tanık beyanları, iletişim kayıtları, uzman raporları gibi tüm delilleri değerlendirir. Bu değerlendirme sonucunda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığına kanaat getirir.

– Geçici Önlemler

Yargılama sırasında, eşlerin ve çocukların mağdur olmaması için mahkemece gerekli geçici önlemler alınabilir. Hakim, talep halinde dava süresi boyunca eş ve çocuklar için tedbir nafakası belirleyebilir. Ayrıca çocukların geçici velayeti düzenlenebilir veya gerektiğinde koruma kararı (6284 sayılı Kanun kapsamında) alınabilir. Bu önlemler, davanın sonucunu beklemeden tarafların temel hak ve ihtiyaçlarını güvenceye almayı amaçlar.

– Karar ve Sonrası

Mahkeme, yargılama sonunda boşanma talebini haklı bulursa boşanmaya hükmeder. Boşanma kararıyla birlikte genellikle boşanmanın ferileri (velayet, nafaka, tazminat talepleri) hakkında da hüküm kurulur. Davanın kabulü halinde evlilik hukuken sona erer. Taraflar, kararı tebliğ aldıktan sonra kanunda öngörülen süre içinde istinaf ve temyiz yoluna başvurabilir. İstinaf ve temyiz aşamalarının tamamlanması, kararın kesinleşme süresini uzatabilir. Yargıtay tarafından onaylandığında boşanma hükmü kesinleşir ve nüfus kayıtlarına tescil edilir. Boşanma kararı kesinleşene kadar taraflar evli sayılmaya devam eder. Dava reddedilirse evlilik birliği hukuken devam eder. Ancak kararın kesinleşmesinden üç yıl sonra, yukarıda açıklandığı gibi, yeniden boşanma talebiyle başvurulabilir. Çekişmeli boşanma davaları, delil durumuna ve iş yüküne bağlı olarak bir yıldan fazla sürebilmektedir. Ayrıca, haksız bulunan tarafa yargılama giderleri ve karşı tarafın avukatlık ücreti yükletilir.

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Anlaşmalı Boşanma

Türk Medeni Kanunu, en az bir yıl evli kalan eşlerin anlaşmalı (mutabakatlı) şekilde daha hızlı boşanmasına imkân tanır. Kanunun 166/3. maddesine göre, evlilik en az bir yıl sürmüşse eşlerin birlikte başvurması veya bir eşin açtığı davayı diğerinin kabul etmesi yeterli kabul edilir. Evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu durumda taraflar, boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hakkında bir protokol hazırlayarak mahkemeye sunarlar. Hakim, tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmek ve yapılan anlaşmayı uygun bulmak zorundadır. Söz konusu protokol çocukların velayeti, nafaka ve mal paylaşımı gibi tüm konuları kapsar. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatine aykırı gördüğü hususlar varsa değişiklik talep edebilir. Bu değişiklikler taraflarca da kabul edilirse boşanmaya hükmolunur.

Anlaşmalı boşanma davaları genellikle tek celsede sonuçlanmaktadır. Çekişmeli davalara kıyasla çok daha kısa sürede kesinleşmektedir.

Boşanmanın Sonuçları: Nafaka, Tazminat ve Velayet

Boşanma kararı, evlilik birliğini sona erdirirken taraflar için bazı hukuki sonuçlar doğurur. Mahkeme, boşanma hükmüyle birlikte maddi konular ve çocuklara ilişkin hususları da karara bağlar:

  • Yoksulluk Nafakası: Boşanma yüzünden ekonomik olarak yoksulluğa düşecek olan kusursuz (veya daha az kusurlu) eş lehine nafakaya hükmedilebilir. Bu nafaka, diğer eş tarafından ödenir (TMK md.175). Bu nafaka süresiz olup, ihtiyaç devam ettikçe ve nafaka yükümlüsünün mali gücü elverdiği sürece ödenir.
  • İştirak Nafakası: Boşanma sonrası, velayeti kendisine verilmeyen ebeveyn tarafından çocukların bakım ve eğitim masraflarına katılmak amacıyla ödenir. Tutarı, çocuğun ihtiyaçları ve ebeveynin mali gücü dikkate alınarak belirlenir. Çocuk 18 yaşına gelene kadar veya eğitimi sürüyorsa mahkemece belirlenen yaşa kadar devam eder.
  • Maddi ve Manevi Tazminat: Boşanma nedeniyle maddi veya manevi zarara uğrayan eş, kusur durumuna göre karşı taraftan tazminat talep edebilir (TMK md.174). Maddi tazminat, boşanma sonucu mevcut veya beklenen maddi çıkarları zarar gören eşe ödenir. Manevi tazminat ise, boşanmaya yol açan olaylar nedeniyle ruhen incinen eşe yöneliktir. Hakim, onuru kırılan eş yararına uygun bir miktarı manevi tazminat olarak takdir eder. Tazminata hükmedilebilmesi için talep eden eşin, diğerinden daha fazla kusurlu olmaması şarttır.
  • Velayet ve Çocukla İlişki: Boşanma halinde, varsa ortak çocukların velayeti çocuğun üstün yararı gözetilerek anne veya babadan birine verilir. Hakim, çocukların yaşı, gelişimi, ebeveynlerin bakım koşulları gibi kriterleri dikkate alarak velayet konusunda karar verir. Velayeti alamayan ebeveyn ile çocuk arasında kişisel ilişki (görüşme hakkı) düzenlenir. Bu düzenlemeler yapılırken çocukların psikolojik ve fiziksel iyiliği ön planda tutulur.

Boşanma ile kadın, kural olarak evlenmeden önceki soyadını yeniden kullanmaya başlar (TMK md.173). Kadın için boşanma tarihinden itibaren kanunen 300 günlük bekleme süresi (iddet müddeti) başlamaktadır; bu süre içinde kadın yeniden evlenemez. Ancak mahkeme kararıyla bu süre kaldırılabilir veya kadının doğum yapması halinde kendiliğinden sona erer (TMK md.132).

Mal rejimine ilişkin konularsa boşanma davasında karara bağlanmaz. Eşlerin malpaylaşımı ayrı bir dava veya anlaşma konusu olacaktır.

Sonuç

“Şiddetli geçimsizlik” olarak bilinen evlilik birliğinin temelinden sarsılması, ülkemizde en sık karşılaşılan boşanma sebebidir. Eşler arasındaki derin ve onarılamaz uyumsuzluk durumlarında bu hukuki yol, evliliği sonlandırma imkânı tanımaktadır. Boşanma sürecinin sağlıklı ilerleyebilmesi için, davanın özenle hazırlanması ve gerekli delillerin sunulması gerekir. Özellikle kusur durumu ve itiraz hakkı gibi hususlar doğru yönetilmelidir.

Her boşanma davası, kendine özgü koşullar içerir ve yargılama süreci teknik ayrıntılar barındırır. Bu nedenle boşanma sürecinde uzman bir hukukçudan destek alınması tavsiye edilmektedir. Böylece, zorlu boşanma sürecinin daha güvenli ve hakka uygun biçimde tamamlanması mümkün olacaktır.

Yargıtay Kararları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2001/2-432 E., 2001/482 K. saylı ve 06.06.2001 tarihli kararına göre:

“…Davalı eşine muhtelif zamanlarda ağır hakaretlerde bulunmuş, kocası da bu hakaretler karşısında davalıyı evin kilidini değiştirip eve almamış, davalıya bakmamıştır. Bu halde taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün olmadığından, boşanmaya karar verilmelidir…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2001/4956 E., 2001/6274 K. sayılı ve 19.04.2001 Tarihli ilamına göre:

“…Evlenmenin sosyal amacı yanında, belki de daha önemli olarak nesli devam ettirme ve cinsel arzuları tatmin etme gayesi de vardır, tarafların cinsel organları normal yapıda olmasına rağmen, psikolojik sebeple de olsa uzun evlilik süresi içinde cinsel ilişki kuramadıkları kızlık muayenesine dair rapordan anlaşılmaktadır. Bu hal evlilik birliğini temelinden sarsar. Aylarca cinsel ilişkinin başarılamamış olması karşısında eşlerde birbirine karşı haklı bir nefretin, en azından isteksizliğin doğacağı şüphesizdir. Böyle bir durumu davacı açısından bir kusur olarak kabul etmek mümkün değildir. Ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan ve ondan sonrada devam edip etmeyeceği şüpheli bulunan cinsel yakınlaşmayı beklemek için davacıyı zorlamak açık bir haksızlıktır. Bu koşullar altında davacıdan evlilik birliğini devam ettirmesi beklenemez. Aile birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilerek boşanmaya karar verilmesi gerekirken davanın yetersiz gerekçe ile reddedilmesi usul ve kanuna aykırıdır…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2005/9973 E. 2005/10409 K. sayılı ve 30.06.2005 tarihli ilamında:

“…Davacının, davalı eşinin yaşamsal önem taşıyan böbrek ameliyatı ile herhangi bir şekilde ilgilenmemesi, kişilik haklarına saldın niteliğindedir.

Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldın teşkil ettiği anlaşılmaktadır…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2016/10455 E., 2018/1521 K. sayılı ve 07.02.2018 tarihli kararında:

Mahkemece, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davalı-davacı erkeğin kusurlu olduğu belirtilerek, davalı-davacı erkeğin boşanma davasının reddine, davacı-davalı kadının davasının kabulüne ve tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı-davacı erkeğin mahkemece kabul edilen kusurları yanında davacı-davalı kadının sık sık eski sevgilisinden bahsettiği, eşiyle evlenmekten pişman olduğunu, eski sevgilisiyle evlenmiş olsaydı daha mutlu olacağını söylediği anlaşılmaktadır. Bu halde, taraftar arasındaki ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-davacı erkek dava açmakta haklıdır. O halde erkeğin boşanma davasının kabulü gerekirken, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2013/21776 E., 2014/4418 K. sayılı ve 03.03.2014 Tarihli ilamına göre:

“…Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı-davacı kocanın eşine zaman zaman fiziksel şiddet uyguladığı, hakaret ettiği, aşırı kıskanç davranıp eşini kısıtladığı, davacı-davalı kadının da eşine hakaret ettiği ve aşırı kıskançlık gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-davacı koca da dava açmakta haklıdır. Az kusurlu olan davacı-davalı kadının kendisinin de boşanma davası açması karşısında, boşanmaya itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olur. Davalı-davacı koca bakımından Türk Medeni Kanununun 166/2.maddedeki boşanma koşulları oluşmuştur. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün bulunmamasına göre, davalı-davacı kocanın boşanma davasının da kabulüne karar verilecek yerde, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2003/2609 E. 2003/4066 K. sayılı ve 24.03.2003 tarihli kararına göre:

“…Davalının ve davcının anne-babasının davacıyı sürekli azarladıkları, kocanın bu davranışlara sessiz kaldığı gibi evlilik birliğinin kendisine yüklediği görevleri de yerine getirmediği, kimseyle görüşmesine izin vermedikleri anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1 ) karar verilmelidir…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2010/3339 E., 2011/4012 K. sayılı ve 08.03.2011 tarihli kararında:

“…Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalının birlik görevlerini yerine getirmediği, karısını ailesi ile görüştürmediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Boşanma davanızda hak kaybına uğramamak için bir avukattan destek almanızı tavsiye ederiz.

Diğer yazılarımız için tıklayın…

Tel : 0 501 144 84 27

Av. Zeynep Ünal Murat