Çocukla Kişisel İlişki Kurulması: Dava ve Kararlar

Bu makalemizde müşterek çocukla kişisel ilişki kurulması davası nasıl açılır, çocuğun üstün yararı ilkesi nedir, kişisel ilişki nedir ve nasıl kurulur gibi soruları cevaplandıracağız.

Kişisel İlişki Nedir?

Kişisel ilişki, çocuğun velayeti kendisine verilmeyen ebeveyn ile düzenli olarak görüşmesini sağlayan, çocuğun üstün yararını gözeten bir haktır. Türk Medeni Kanunu’nun 323. ve 324. maddelerinde düzenlenmiş olan bu hak, çocuğun fiziksel, ruhsal ve sosyal gelişimini koruma amacı taşır. Çocuğun ebeveyniyle bağlarını sürdürebilmesi, güven ortamında büyümesi ve sağlıklı ilişkiler geliştirebilmesi için kişisel ilişki hakkı büyük önem taşır.

Mahkemeler, kişisel ilişki kurulmasını değerlendirirken çocuğun üstün yararını temel alır. Görüşme düzenlenirken çocuğun yaşına, gelişimsel ihtiyaçlarına ve ebeveynle olan duygusal bağlarına dikkat edilir. Mahkeme, genellikle görüşme günlerini, saatlerini ve koşullarını ayrıntılı olarak belirler. Örneğin, küçük yaşlardaki çocuklar için kısa ve gözetim altında görüşmeler düzenlenebilirken, daha büyük çocuklar için yatılı kalma gibi düzenlemeler yapılabilir.

Bununla birlikte, kişisel ilişki hakkı sınırsız değildir. Çocuğun zarar görme ihtimali, kötü niyetli davranışların varlığı veya çocuğun sağlığına olumsuz etki edecek durumlarda bu hak kısıtlanabilir veya tamamen kaldırılabilir. Örneğin, ebeveynin çocuğa karşı şiddet uyguladığı veya çocuğun gelişimini olumsuz etkileyebilecek bir ortamda bulunduğu durumlarda, mahkeme kişisel ilişki hakkını sınırlandırabilir.

Kişisel ilişki hakkı, çocuğun üstün yararını gözeterek ebeveyn-çocuk bağını koruma amacı taşır. Bu süreçte mahkemeler, hem ebeveynin haklarını hem de çocuğun ihtiyaçlarını dengeli bir şekilde değerlendirir.

Çocuğun Üstün Yararı İlkesi Nedir?

Çocuğun üstün yararı ilkesi, çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimini en iyi şekilde korumayı hedefleyen bir hukuk prensibidir. Bu ilke, Türk Medeni Kanunu başta olmak üzere birçok ulusal ve uluslararası düzenlemede yer alır. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3. maddesi, çocuğa ilişkin tüm karar ve işlemlerde üstün yararın öncelikli olarak gözetilmesini zorunlu kılar. Bu ilkeye göre, çocuğun hakları, ihtiyaçları ve gelişimi, tüm hukuki süreçlerde ve karar mekanizmalarında öncelikli olarak ele alınır.

Mahkemeler, çocuğun üstün yararını değerlendirirken çocuğun yaşını, fiziksel ihtiyaçlarını, duygusal durumunu ve içinde bulunduğu sosyal çevreyi dikkate alır. Örneğin, velayet davalarında mahkeme, çocuğun hangi ebeveynle daha iyi koşullarda büyüyeceğini ve hangi ortamda gelişiminin daha sağlıklı olacağını değerlendirir. Çocuğun temel hak ve ihtiyaçları, ebeveynlerin taleplerinden daha öncelikli kabul edilir. Bu ilke, çocuk ile ebeveyn arasında kurulan kişisel ilişkinin düzenlenmesinde de rehber niteliğindedir.

Çocuğun üstün yararı ilkesi, çocuğun güvenliğini sağlamayı ve zarar görmesini engellemeyi hedefler. Örneğin, çocuğun fiziksel veya psikolojik zarar göreceği bir ortamda bulunması durumunda, devlet koruyucu tedbirler alabilir. Mahkeme, çocuğun yüksek yararını göz önünde bulundurarak çocuğun hangi ortamda kalacağını, hangi kişilerle ilişki kuracağını veya hangi koruma tedbirlerinin alınacağını belirler. Gerektiğinde, çocuğun riskli bir ortamdan alınarak devletin sosyal hizmet kurumlarına yerleştirilmesi kararlaştırılabilir.

Bu ilke aynı zamanda çocuğun tercihlerini de dikkate almayı gerektirir. Çocuğun yaşı ve olgunluk düzeyine bağlı olarak, mahkeme çocuğun görüşlerini dinleyebilir ve bu görüşleri kararlarında dikkate alabilir. Genellikle, 8 yaş ve üzerindeki çocukların tercihleri önemsenir, ancak nihai karar yine çocuğun üstün yararına uygun şekilde alınır. Çocuğun fikrinin alınması, onun bir birey olarak haklarının tanınmasını sağlar ve bu süreçte çocuğun psikolojik ihtiyaçlarına da özen gösterilir.

Çocuğun üstün yararı ilkesinin uygulanması, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarının yanı sıra duygusal ve sosyal gelişiminin de korunmasını içerir. Bu, çocuğun sadece barınma, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarının değil, aynı zamanda sevgi, aidiyet ve güvenlik gibi duygusal ihtiyaçlarının da karşılanması anlamına gelir. Ebeveynlerin hakları ile çocuğun yararı çatıştığında, çocuğun yararı her zaman öncelikli kabul edilir. Mahkemeler, karar verirken yalnızca çocuğun mevcut ihtiyaçlarını değil, uzun vadeli gelişimini ve mutluluğunu da dikkate alır.

Sonuç olarak, çocuğun üstün yararı ilkesi, çocuğa ilişkin tüm hukuki süreçlerde temel rehberdir. Çocuğun sağlıklı ve güvenli bir ortamda büyümesi, haklarının korunması ve geleceğinin güvence altına alınması bu ilkenin ana hedefidir. Mahkemeler ve diğer yetkili merciler, kararlarını alırken çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal gelişimini bir bütün olarak değerlendirir ve çocuğun refahını en üst düzeyde sağlamak için çaba gösterir. Bu ilkenin doğru uygulanması, çocuğun hem birey olarak haklarının korunmasını hem de topluma sağlıklı bir birey olarak kazandırılmasını sağlar.

Çocukla Kişisel İlişki Nasıl Kurulur?

Çocukla kişisel ilişki kurulması, velayeti kendisine verilmeyen ebeveynin çocukla düzenli olarak görüşmesini sağlayan bir haktır. Türk Medeni Kanunu’nun 323. ve 324. maddelerine dayanan bu hak, çocuğun üstün yararını gözeterek düzenlenir. Bu süreç, çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal gelişimini koruma amacı taşır. Kişisel ilişki hakkı, ebeveyn ile çocuk arasındaki bağın devam etmesi ve çocuğun sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi için önemlidir.

Kişisel ilişki kurulması için öncelikle mahkemeye başvuru yapılması gerekir. Velayeti kendisine verilmeyen ebeveyn veya çocuğun diğer yakınları, kişisel ilişki kurulması talebiyle aile mahkemesine müracaat edebilir. Mahkeme, çocuğun üstün yararı ilkesini temel alarak, ebeveyn ile çocuğun ne sıklıkla ve hangi şartlarda görüşeceğini belirler. Bu süreçte çocuğun yaşı, ihtiyaçları, ebeveynle olan duygusal bağları ve mevcut şartlar dikkate alınır.

Mahkeme, çocuğun yaşına ve durumuna uygun olarak görüşme sürelerini ve koşullarını düzenler. Küçük yaştaki çocuklar için kısa ve gözetim altında görüşmeler kararlaştırılabilirken, daha büyük yaştaki çocuklar için yatılı kalma gibi düzenlemeler yapılabilir. Çocuğun fiziksel ve duygusal güvenliğini tehlikeye atabilecek durumlarda ise bu hak sınırlandırılabilir veya tamamen kaldırılabilir. Örneğin, ebeveynin çocuğa karşı kötü davranışlarda bulunduğu veya zarar verme riski taşıdığı durumlarda, mahkeme kişisel ilişki hakkını kısıtlayabilir.

Kişisel ilişki düzenlemesi, zaman içinde çocuğun ihtiyaçları ve koşullarına göre değiştirilebilir. Çocuğun yaşı ilerledikçe, ihtiyaçları ve istekleri dikkate alınarak kişisel ilişki yeniden değerlendirilebilir. Mahkemeler, bu kararlarda çocuğun duygusal, sosyal ve fiziksel gelişimine en uygun koşulları oluşturmayı hedefler.

Kişisel ilişki kurulması, çocuğun ebeveyni ile bağlarını sürdürebilmesini sağlamak için mahkeme tarafından düzenlenir. Bu süreçte, çocuğun üstün yararı her zaman ön planda tutulur. Görüşme süreleri ve koşulları, çocuğun sağlıklı gelişimini destekleyecek şekilde belirlenir. Mahkeme kararlarının uygulanması ve gerekirse yeniden düzenlenmesiyle, çocuğun ihtiyaçlarının en iyi şekilde karşılanması sağlanır.

Boşanma Davası Nedir?

Boşanma davası, evlilik birliğinin sona erdirilmesi için eşlerden birinin veya her ikisinin mahkemeye başvurarak açtığı hukuki bir süreçtir. Türk Medeni Kanunu’nun 161-166. maddelerinde boşanma sebepleri düzenlenmiştir. Boşanma, anlaşmalı veya çekişmeli olarak iki farklı şekilde gerçekleşebilir ve her iki türde de mahkeme kararı gereklidir. Bu süreçte, tarafların hakları ve çocuğun üstün yararı gözetilerek karar verilir.

Anlaşmalı boşanma davası, tarafların boşanma ve sonuçları konusunda (velayet, nafaka, tazminat, mal paylaşımı) uzlaşmaya vardıkları durumlarda açılır. Bu davada, eşlerin en az bir yıl evli olması ve mahkemeye bir protokol sunması şarttır. Mahkeme, protokolün tarafların iradesine uygun olduğunu ve çocuğun üstün yararını zedelemediğini tespit ettiğinde, kısa sürede boşanmaya karar verir.

Çekişmeli boşanma davası ise tarafların boşanma veya boşanmanın sonuçları üzerinde uzlaşamadığı durumlarda açılır. Bu tür davalarda, taraflar boşanma sebebini ve taleplerini mahkemede ispat etmek zorundadır. Çekişmeli boşanma davaları daha uzun sürebilir, çünkü mahkeme tanıkların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve uzman raporlarının değerlendirilmesi gibi aşamalara ihtiyaç duyar.

Boşanma davalarında mahkeme, velayet, nafaka, tazminat ve mal paylaşımı gibi konularda da karar verir. Özellikle çocuğun velayeti ve kişisel ilişki düzenlemesi yapılırken çocuğun üstün yararı ön planda tutulur. Eşlerin ekonomik durumu ve evlilik süresince oluşan malların paylaşımı da mahkemenin değerlendirdiği önemli unsurlar arasındadır.

Velayet Davası Nedir?

Velayet davası, boşanma veya ayrılık sürecinde ya da evlilik dışı doğan çocuklarda, çocuğun velayet hakkının hangi ebeveyne verileceğini belirlemek için açılan hukuki bir süreçtir. Türk Medeni Kanunu’nun 335-351. maddelerinde düzenlenmiş olan bu dava, çocuğun üstün yararını gözeterek çocuğun bakım, eğitim ve gelişimi için en uygun kararı almayı hedefler.

Velayet davası, genellikle boşanma davası sırasında karara bağlanır. Ancak, boşanma davası sona erdikten sonra da taraflar, koşullarda önemli değişikliklerin ortaya çıkması durumunda yeniden velayet davası açabilir. Örneğin, çocuğun velayetini elinde bulunduran ebeveynin, çocuğun bakımını ihmal etmesi veya çocuğa zarar verecek bir ortam yaratması durumunda, velayet hakkı diğer ebeveyne geçebilir.

Mahkeme, velayet kararı verirken çocuğun fiziksel ve duygusal gelişimini, eğitim ihtiyaçlarını ve ebeveynler arasındaki ilişkiyi dikkate alır. Çocuğun yaşı, anne-babayla olan duygusal bağları ve yaşam koşulları bu değerlendirmede önemlidir. Özellikle küçük yaştaki çocukların anne şefkatine daha çok ihtiyaç duyduğu kabul edilirken, daha büyük yaştaki çocukların mahkemede görüşlerinin alınması da mümkündür. Çocuk, yaşı ve olgunluğu ölçüsünde hangi ebeveynle yaşamak istediğini beyan edebilir ve bu görüş mahkeme tarafından dikkate alınır.

Velayet davasında mahkeme, çocuğun üstün yararını her zaman öncelikli olarak gözetir. Eğer ebeveynlerden biri çocuğa fiziksel veya psikolojik zarar verebilecek bir ortamda yaşıyorsa, velayet hakkı o ebeveyne verilmez. Bunun yanı sıra, velayet hakkı kendisine verilmeyen ebeveynin, çocuğuyla düzenli görüşebilmesi için kişisel ilişki hakkı tanınır. Mahkeme, bu görüşmelerin çocuğun sağlığına ve güvenliğine uygun şekilde gerçekleşmesini sağlar.

Velayet davasında ayrıca çocuğun bakımına yönelik maddi katkılar da kararlaştırılır. Velayeti almayan ebeveyn, çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak için iştirak nafakası ödemekle yükümlüdür. Bu nafaka, çocuğun eğitim, sağlık ve günlük yaşam giderlerini kapsar.

Velayeti Alamayan Ebeveyn Çocukla Nasıl Görüşebilir?

Velayeti alamayan ebeveyn, çocuğuyla düzenli olarak görüşebilmek için kişisel ilişki hakkına sahiptir. Türk Medeni Kanunu’nun 323. ve 324. maddeleri, velayet hakkı kendisine verilmeyen ebeveynin çocuğuyla bağını sürdürmesini sağlamak amacıyla kişisel ilişki kurulmasını düzenler. Bu hak, çocuğun üstün yararı gözetilerek mahkeme kararıyla belirlenir ve görüşme koşulları net bir şekilde düzenlenir.

Mahkeme, kişisel ilişki hakkını düzenlerken çocuğun yaşı, gelişimsel ihtiyaçları, ebeveynle olan duygusal bağı ve mevcut yaşam koşullarını dikkate alır. Örneğin, küçük yaştaki çocuklar için kısa süreli ve gözetim altında görüşmeler düzenlenebilirken, daha büyük çocuklar için yatılı kalmaya izin verilebilir. Çocuğun üstün yararına aykırı durumlar söz konusuysa, bu hak sınırlandırılabilir veya tamamen kaldırılabilir. Örneğin, ebeveynin çocuğa zarar verecek bir yaşam tarzı sürdürmesi veya şiddet geçmişinin bulunması durumunda görüşme hakkı kısıtlanabilir.

Kişisel ilişki genellikle mahkemenin belirlediği günler ve saatler içinde gerçekleştirilir. Örneğin, hafta sonları, resmi tatiller veya yaz tatillerinde ebeveynin çocuğuyla zaman geçirebilmesi için özel düzenlemeler yapılabilir. Bu süreçte, çocuğun duygusal ve fiziksel güvenliğini korumak amacıyla gerektiğinde görüşmeler bir sosyal hizmet uzmanı gözetiminde yapılabilir.

Velayeti alamayan ebeveynin kişisel ilişki hakkı, sadece fiziksel görüşmelerle sınırlı değildir. Çocuğun üstün yararına uygun olduğu sürece, telefon görüşmeleri, video aramaları veya mektuplaşma gibi iletişim yolları da kullanılabilir. Özellikle uzakta yaşayan ebeveynler için bu tür düzenlemeler önem taşır.

Mahkemeler, kişisel ilişki düzenlemelerini çocuğun yaşına, gelişim sürecine ve değişen koşullara göre yeniden değerlendirebilir. Örneğin, çocuğun büyümesi, eğitim ihtiyaçlarının değişmesi veya ebeveynin yaşam koşullarının iyileşmesi gibi durumlar, kişisel ilişki düzenlemesinin gözden geçirilmesini gerektirebilir.

Çocuğun Anne ve Baba ile Kişisel İlişki Kurulması

Çocuğun anne ve babası ile kişisel ilişki kurması, çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal gelişiminin desteklenmesi için büyük önem taşıyan bir haktır. Türk Medeni Kanunu’nun 323. ve 324. maddelerinde düzenlenen bu hak, çocuğun velayeti kendisine verilmeyen ebeveyn ile düzenli olarak görüşmesini sağlar. Ayrıca çocuğun her iki ebeveyni ile de bağlarını koruyarak büyümesi, sağlıklı bir aile ilişkisi geliştirmesi amaçlanır.

Mahkemeler, çocuğun üstün yararını gözeterek kişisel ilişkiyi düzenler. Çocuğun yaşı, ihtiyaçları, anne-baba ile olan duygusal bağı ve yaşam koşulları bu süreçte dikkate alınır. Örneğin, küçük yaştaki çocuklar için gözetim altında yapılan kısa görüşmeler kararlaştırılabilirken, daha büyük yaştaki çocuklar için yatılı kalma gibi genişletilmiş haklar tanınabilir. Çocuğun güvenliği ve psikolojisi öncelikli olarak değerlendirilir; bu nedenle, çocuğa zarar verme ihtimali bulunan durumlarda kişisel ilişki sınırlandırılabilir veya tamamen kaldırılabilir.

Mahkeme, kişisel ilişkiyi genellikle belirli günler ve saatler için düzenler. Örneğin, hafta sonları, resmi tatiller veya yaz tatillerinde çocuğun ebeveyniyle vakit geçirmesi sağlanır. Bunun yanı sıra, uzakta yaşayan ebeveynler için telefon görüşmeleri, video aramaları veya diğer iletişim yöntemleri de düzenlemeye dahil edilebilir. Böylece, ebeveyn ile çocuk arasında düzenli bir iletişim sağlanır.

Kişisel ilişki hakkı sadece velayet hakkı kendisine verilmeyen ebeveyn için değil, çocuğun diğer yakınları için de söz konusu olabilir. Örneğin, büyükanne ve büyükbabanın çocuğun hayatında yer alabilmesi için de mahkeme kararı ile düzenleme yapılabilir. Bu hak, çocuğun sosyal ve aile bağlarının korunması için geniş bir çerçevede değerlendirilir.

Çocuğun anne ve babası ile kişisel ilişki kurması, yalnızca ebeveynin hakkı değil, aynı zamanda çocuğun da bir hakkıdır. Mahkemeler bu süreçte, çocuğun ruhsal, duygusal ve sosyal gelişimini koruyarak, en sağlıklı ilişkiyi tesis etmeye çalışır. Kişisel ilişki düzenlemeleri, çocuğun yaşı ilerledikçe ve koşullar değiştikçe yeniden değerlendirilip güncellenebilir.

Çocuğun Üçüncü Kişilerle Kişisel İlişkisinin Kurulması

Çocuğun üçüncü kişilerle kişisel ilişki kurması, velayet hakkı sahibinin dışında, çocuğun büyükanne, büyükbaba, kardeş, teyze, amca gibi yakın akrabaları ya da çocuğun yaşamında özel bir yeri olan kişilerle ilişki kurmasını düzenleyen bir haktır. Türk Medeni Kanunu’nun 325. maddesine göre, çocuğun üstün yararını gözetmek şartıyla, bu kişilerle kişisel ilişki kurulmasına mahkeme kararıyla izin verilebilir.

Mahkemeler, çocuğun üçüncü kişilerle ilişki kurmasını değerlendirirken çocuğun üstün yararını temel alır. Çocuğun bu kişilere karşı geliştirdiği duygusal bağ, sosyal gelişimi üzerindeki etkisi ve ilişki kurulmasının çocuğun yaşamına sağlayacağı faydalar dikkate alınır. Örneğin, anne-babanın ayrı yaşadığı ya da her ikisinin de velayet hakkına sahip olmadığı durumlarda, büyükanne veya büyükbaba gibi yakın aile üyelerinin çocuğun hayatındaki rolü daha önemli hale gelebilir.

Kişisel ilişki düzenlenirken, çocuğun yaşı, ihtiyaçları ve mevcut aile dinamikleri göz önüne alınır. Mahkeme, bu tür ilişkilerin çocuğun psikolojisini olumsuz etkilemeyecek şekilde düzenlenmesine dikkat eder. Örneğin, ebeveynlerin çocuğun bu kişilerle ilişki kurmasına itiraz etmesi durumunda, mahkeme çocuğun yararını öncelikli olarak değerlendirerek bir çözüm üretir. Ayrıca, üçüncü kişilerle ilişki kurulmasının çocuğun velayet hakkına sahip ebeveyni ile ilişkisini olumsuz etkilememesi de sağlanır.

Üçüncü kişilerle kişisel ilişki kurulması, yalnızca fiziksel görüşmeleri kapsamaz. Uzaktaki akrabalarla iletişim kurabilmesi için telefon görüşmeleri veya diğer teknolojik araçlar yoluyla da bağlantı sağlanabilir. Böylece çocuğun geniş aile bağlarını koruması ve sürdürmesi desteklenir.

Mahkeme kararında, bu ilişkilerin sıklığı ve kapsamı net bir şekilde belirlenir. Örneğin, görüşmelerin hafta sonları, tatiller veya belirli özel günlerde gerçekleşmesi gibi detaylar düzenlenir. Eğer çocuğun güvenliği veya psikolojik durumu açısından bir risk söz konusuysa, üçüncü kişilerle görüşmeler gözetim altında gerçekleştirilebilir veya sınırlandırılabilir.

Çocuk ile Kişisel İlişki Kurulurken Çocuklar Dinlenir Mi?

Çocuk ile kişisel ilişki kurulması davalarında çocuklar, yaşı ve olgunluk düzeyi uygunsa dinlenebilir. Türk Medeni Kanunu ve uluslararası sözleşmeler, çocuğun üstün yararını gözetirken çocuğun görüşünün dikkate alınmasını öngörür. Ancak, çocuğun dinlenmesi, onun psikolojik durumunu olumsuz etkilemeyecek şekilde ve uzman rehberliğinde gerçekleştirilir.

Genellikle 8 yaş ve üzeri çocuklar, mahkeme tarafından dinlenebilir. Çocuğun yaşına uygun bir ortamda, bir pedagog veya psikolog eşliğinde görüşü alınır. Çocuğun hangi ebeveynle görüşmek istediği, bu görüşmenin ne sıklıkta ve hangi koşullarda olmasını talep ettiği dinlenirken, onun duygusal durumu ve üstün yararı dikkate alınır. Ancak çocuğun beyanı, tek başına belirleyici değildir; diğer delillerle birlikte değerlendirilir.

Daha küçük yaştaki çocuklar için ise genellikle uzman raporları esas alınır. Pedagog veya sosyal hizmet uzmanları, çocuğun ebeveynle olan ilişkisini ve bu ilişkinin onun gelişimine olan etkilerini değerlendirerek mahkemeye rapor sunar. Çocuğun üstün yararı zedelenmeyecekse, bu raporlar çocuğun doğrudan mahkemede dinlenmesinin yerine geçebilir.

Mahkeme, çocuğun görüşünü alırken baskı altında kalmamasına ve tarafların etkisi altında olmamasına özen gösterir. Bu nedenle çocuğun ifadesi, genellikle mahkeme salonunda değil, uygun bir ortamda alınır. Çocuğun üstün yararını tehdit eden bir durum tespit edilirse, mahkeme bu durumu dikkate alarak kişisel ilişki düzenlemesini yapar.

Çocukla kişisel ilişki kurulması davası yargılama süreci

Çocukla kişisel ilişki kurulması davası, velayeti elinde bulundurmayan ebeveyn veya çocuğun yakınları tarafından, çocuğun diğer ebeveyni ya da velayet hakkına sahip kişiyle düzenli bir şekilde ilişki kurabilmesi amacıyla açılan bir davadır. Bu davanın yargılama süreci, çocuğun üstün yararını temel alarak yürütülür ve şu adımlardan oluşur:

1. Dava Açılması

Çocukla kişisel ilişki kurulması talebi, aile mahkemesinde dava açılarak başlatılır. Eğer bölgede aile mahkemesi yoksa, bu davaya asliye hukuk mahkemesi aile mahkemesi sıfatıyla bakar. Davayı açan taraf (davacı), dilekçesinde kişisel ilişki kurulmasını talep eden nedenleri ve taleplerini ayrıntılı bir şekilde belirtmelidir. Bu süreçte, çocuğun yaşı, ihtiyaçları ve mevcut yaşam düzeni göz önünde bulundurularak gerekçeler sunulmalıdır.

2. Delillerin Sunulması

Davacı, kişisel ilişki kurulmasının çocuğun yararına olduğunu ispat etmek için deliller sunar. Bunlar; tanık beyanları, pedagog veya uzman raporları ve tarafların yaşam koşullarına ilişkin belgeler olabilir. Özellikle, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini destekleyecek delillerin sunulması önemlidir. Mahkeme, çocuğun üstün yararını temel alarak bu delilleri titizlikle değerlendirir.

3. Uzman Görüşü Alınması

Mahkeme, çocuğun üstün yararını değerlendirebilmek için bir pedagog, psikolog veya sosyal hizmet uzmanının görüşüne başvurabilir. Uzman, çocuğun ebeveynle olan ilişkisini, psikolojik durumunu ve talep edilen kişisel ilişkinin çocuğun gelişimine olan etkilerini değerlendirerek rapor hazırlar. Bu rapor, mahkemenin kararında önemli bir yer tutar.

4. Çocuğun Görüşünün Alınması

Çocuğun yaşı ve olgunluk düzeyi uygunsa, mahkeme çocuğun görüşünü alabilir. Genellikle 8 yaşından büyük çocukların beyanları dikkate alınır. Ancak, bu görüşme çocuğun psikolojik olarak etkilenmemesi için uygun bir ortamda, çoğu zaman bir uzman eşliğinde gerçekleştirilir. Çocuğun beyanı tek başına belirleyici olmasa da, mahkeme tarafından dikkate alınır.

5. Kararın Verilmesi

Mahkeme, kişisel ilişki talebini çocuğun üstün yararı doğrultusunda değerlendirir. Karar, çocuğun ihtiyaçlarını, yaşını ve velayeti elinde bulunduran ebeveynin yaşam koşullarını dikkate alarak verilir. Görüşme günleri, saatleri ve koşulları net bir şekilde belirlenir. Örneğin, hafta sonları, yaz tatilleri veya özel günlerde çocuğun diğer ebeveynle veya akrabalarıyla zaman geçirmesi kararlaştırılabilir. Eğer çocuğun güvenliği veya gelişimi için bir risk söz konusuysa, görüşmeler sınırlandırılabilir veya tamamen kaldırılabilir.

6. Kararın Uygulanması

Mahkeme kararı kesinleştiğinde, velayet hakkına sahip taraf kararda belirtilen kişisel ilişki düzenine uymak zorundadır. Eğer velayet sahibi ebeveyn bu kararı ihlal ederse, diğer taraf icra yoluyla kişisel ilişki kurulmasını talep edebilir. Bu durumda, icra müdürlüğü aracılığıyla mahkeme kararı uygulanır. Çocuğun zarar görmesini önlemek için, görüşmeler bir sosyal hizmet uzmanının gözetiminde gerçekleştirilebilir.

7. Kararın Yeniden Değerlendirilmesi

Kişisel ilişki düzenlemesi, çocuğun ihtiyaçlarının veya yaşam koşullarının değişmesi durumunda yeniden değerlendirilebilir. Örneğin, çocuğun büyümesi, eğitiminin etkilenmesi veya ebeveynin yaşam koşullarının değişmesi gibi durumlarda taraflar, mahkemeden kararın yeniden düzenlenmesini talep edebilir.

Sonuç

Çocukla kişisel ilişki kurulması davası, çocuğun hem ebeveynleriyle hem de geniş ailesiyle sağlıklı bir ilişki sürdürmesini sağlamayı amaçlar. Bu süreçte mahkeme, çocuğun üstün yararını temel alarak en uygun kararı verir. Tarafların delillerini ve uzman raporlarını dikkate alarak, çocuğun gelişimine zarar vermeyecek şekilde kişisel ilişkiyi düzenler. Eğer daha fazla detaya veya somut bir duruma ilişkin bilgiye ihtiyacınız varsa, size yardımcı olabilirim.

Müşterek Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasında Delillerin Önemi

Müşterek çocukla kişisel ilişki kurulmasında deliller, mahkemenin doğru ve adil bir karar verebilmesi için son derece önemlidir. Bu davalarda mahkeme, çocuğun üstün yararını gözeterek karar verirken sunulan delilleri titizlikle değerlendirir. Deliller, çocuğun fiziksel ve duygusal güvenliğini, ebeveynin çocuğa olan ilgisini ve ilişki kurulmasının çocuğun gelişimine etkisini ortaya koyar.

Kişisel ilişki davalarında en yaygın kullanılan delillerden biri tanık beyanlarıdır. Aile bireyleri, komşular, öğretmenler veya çocuğun yaşamına tanık olan diğer kişiler, ebeveynin çocuğa yaklaşımı ve ilişkinin çocuğa etkisi hakkında bilgi verebilir. Tanık ifadeleri, ebeveynin çocuğa zarar verip vermeyeceğini veya çocuğun ebeveynle sağlıklı bir ilişki sürdürebileceğini anlamada kritik rol oynar.

Uzman raporları, bu davalarda en belirleyici deliller arasındadır. Pedagoglar, psikologlar veya sosyal hizmet uzmanları tarafından hazırlanan raporlar, çocuğun ihtiyaçlarını, ebeveynlerle olan ilişkisini ve kişisel ilişkinin çocuğun gelişimine etkilerini değerlendirir. Bu raporlar, çocuğun üstün yararının sağlanmasında mahkemenin rehberi niteliğindedir. Uzmanlar, çocuğun ebeveynle görüşmesinin olası olumlu veya olumsuz etkilerini ayrıntılı olarak değerlendirir.

Ebeveynlerin yaşam koşulları ve çocuğa sunabilecekleri imkanlar da delil olarak incelenir. Ebeveynin gelir durumu, yaşam tarzı, çocuğun ihtiyaçlarını karşılama kapasitesi ve çocuğun güvenliği bu deliller ışığında değerlendirilir. Çocuğun fiziksel ve psikolojik sağlığını tehlikeye atabilecek durumlar varsa, mahkeme kişisel ilişkiyi kısıtlayabilir veya uygun koşullarda düzenleyebilir.

Mahkeme ayrıca, çocuğun yaşı ve olgunluk seviyesine göre çocuğun beyanını da dikkate alabilir. Çocuğun, ebeveyniyle görüşmek istemesi veya istememesi halinde bu görüşün nedenleri araştırılır. Ancak çocuğun görüşü, mahkemede tek başına belirleyici değildir; diğer delillerle birlikte değerlendirilir.

Son olarak, fotoğraf, yazışma veya diğer iletişim kayıtları gibi belgeler de delil olarak sunulabilir. Örneğin, ebeveynin çocuğuyla düzenli iletişim kurduğunu veya çocuğun duygusal gelişimine katkıda bulunduğunu gösteren deliller, mahkemenin kişisel ilişki düzenlemesine olumlu etki yapabilir.

Müşterek çocukla kişisel ilişki kurulması davalarında deliller, mahkemenin çocuğun üstün yararını gözeten bir karar verebilmesi için temel dayanaklardır. Tarafların iddialarını destekleyen güçlü deliller sunması, mahkemenin doğru bir değerlendirme yapmasına ve çocuğun yararına en uygun düzenlemenin yapılmasına katkı sağlar.

Yargıtay Kararları

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2005/5868 E., 2005/8446 K. sayılı ilamına göre:

…Toplanan delilerden; davalının boşanmalarından sonra davacıyı ve davacının annesini, çocuğun gözleri önünde silahla ağır biçimde yaraladığı, çocuk, beş yaşındayken gerçekleşen bu olay nedeniyle; çocukta babaya karşı aşırı derecede korku geliştiği ve babasının sürekli olarak annesine zarar verebilecek potansiyel olarak gördüğü, babasını görmek ve karşılaşmak istemediği babasıyla görüşmesi, çocuğu psikolojik açıdan olumsuz etkilediği, kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzurunun ciddi biçimde bozulduğu ve tehlikeye girdiği anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 324/2. maddesi koşulları oluştuğundan, davanın kabulü ile baba ile çocuğun kişisel ilişkisinin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 09.12.2003tarih ve 2003/15413 E., 2003/16490 K. Sayılı kararında:

“…Büyükbaba ile çocuklar arasında kişisel ilişkinin kurulmasını gerektiren şartların gerçekleşmesi halinde uygun bir kişisel ilişki kurulması gerekirken istemin reddi kanuna aykırıdır. Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm kişisel ilişki yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Medeni Kanun’un 325. maddesi; olağanüstü haller mevcutsa, çocuğun  menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkının diğer kişilere, özellikle hısımlarına da tanınabileceğini hükme bağlamıştır. Davacı velayetin kendisine verilmesine yönelik davasını ıslah ederek (HUMK.md.83-90) velayetin anneden nez’ine (kaldırılmasına) (MK.m.348) ve torunları ile arasında kişisel ilişki kurulmasına dönüştürmüştür. Büyükbaba ile çocuklar arasında kişisel ilişkinin kurulmasını gerektiren şartlar gerçekleşmiştir. Bu durum karşısında davacı ile torunları arasında uygun bir kişisel ilişki kurulması gerekirken yazılı şekilde ret kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2010/18728 E., 2011/18707 K. sayılı kararına göre:

“…Toplanan delillerden, davalı kadının birlik görevlerini yerine getirmediği ve güven sarsıcı davranışlar içine girdiği ve bu nedenle boşanmaya karar verildiği görülmektedir. Annenin çocuğunu babaya bırakıp gitmesi velayet görevinin ağır surette ihlal edilmiş olmasını değil; ancak velayetin tevdi edilmeme sebebini oluşturabilir. Bu nedenle, mahkemece davalı annenin velayet görevini ağır surette ihmal ettiği gerekçesiyle, velayetleri babaya bırakılan ortak çocuklarla anne arasında uygun süreli kişisel ilişki kurulmaması isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.11.2019 tarih ve 2019/6971 E., 2019/11474 K. Sayılı kararınca:

“…Davacı anneanne, davalı babanın torunu ile kendisini görüştürmediğini iddia ederek torunla kişisel ilişki tesis edilmesini talep etmiş; ilk derece mahkemesince, davanın kabulü ile kişisel ilişki tesisine karar verilmiş, davalı babanın istinaf talebi üzerine ilgili bölge adliye mahkemesince istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılması ile yerine yazılı şekilde kişisel ilişki tesisine hükmedilmiş, davalı babanın temyiz yoluna başvurması üzerine Dairemizce “İnceleme tarihi itibariyle idrak çağında bulunan çocuğun kişisel ilişki konusundaki görüşü alınarak, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5. maddesi gereğince, psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlardan inceleme ve rapor istenilip ve gerekirse velâyet görevi kendisinde bulunmayan anne de isticvap edilerek, deliller hep birlikle değerlendirilerek, kişisel ilişki konusunda bir karar verilmesi gerekirken; bu hususta eksik incelemeyle hüküm tesisinin ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş, ilgili bölge adliye mahkemesince verilen ikinci kararda yatılı olmayacak şekilde yeniden kişisel ilişki tesis edilmiş, bu karar davalı baba tarafından temyiz edilmiştir. Davaya konu çocuk Nurullah Balmum 28.10.2010 doğumlu olup anne ve babası boşanmış, boşanma kararı ile velayet davalı babaya bırakılmış, velayetin kullanılması kendisine bırakılmayan anne ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir. Kanuna göre olağanüstü haller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde diğer kişilere özellikle hısımlarına çocukla kişisel ilişki kurulması hakkı tanınabilir (TMK m. 325/1). Tanık anlatımları, sosyal inceleme raporu ve idrak çağındaki çocuğun beyanı birlikte değerlendirildiğinde anneannenin torununu görebildiği, davalı babanın kişisel ilişkiye engel olabilecek olumsuz bir durum içinde bulunmadığı, davacının torunuyla görüşmesine annenin engel çıkarmadığı anlaşılmaktadır. Davacı, anneye tanınan kişisel ilişki süresi içinde torununu görme ve aile bağlarını koruma ve geliştirme imkanına sahiptir. Ortada davacıya kişisel ilişki hakkı tanınmasını gerekli ve haklı kılan olağanüstü bir durum bulunmamaktadır. O halde, davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir…”

Kişisel ilişki kurulması davanızda hak kaybına uğramamak için bir avukattan destek almanızı tavsiye ederiz.

Diğer yazılarımız için tıklayın…

Tel : 0 501 144 84 27

Av. Zeynep Ünal Murat