Bu makalemizde özel boşanma sebepleri nelerdir; genel boşanma sebepleri ile özel boşanma sebepleri arasındaki farklılıklar nelerdir; zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığı nedeniyle boşanma davaları nasıl açılır gibi birçok soruyu cevaplandıracağız.
Boşanma Nedir?
Boşanma, evlilik birliğinin yasal olarak sona erdirilmesi amacıyla eşlerden birinin ya da her ikisinin mahkemeye başvurmasıyla gerçekleşen hukuki bir süreçtir. Türk Medeni Kanunu’na göre, boşanma davası, tarafların evlilik birliğini sürdürememesi durumunda hakimin kararıyla sonuçlanır. Boşanma, evlilik ilişkisi içerisinde ortaya çıkan sorunların çözülmediği, ortak yaşamın sürdürülemez hale geldiği durumlarda tarafların bireysel ve toplumsal huzurunu sağlamak amacıyla düzenlenmiştir. Boşanma, sadece eşler arasında değil, aynı zamanda çocukların velayeti, mal paylaşımı, nafaka ve tazminat gibi konularda da hukuki sonuçlar doğurur.
Genel Boşanma Sebepleri Nedir?
Genel boşanma sebepleri, TMK’nın 166. maddesinde düzenlenmiş olup, evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumunu ifade eder. Bu sebepler, evlilik ilişkisinin sürdürülemez hale gelmesine yol açan olaylar ve durumları kapsar. Eşlerin birbirleriyle olan uyumsuzluğu, güven kaybı, sürekli çatışma gibi nedenler, genel boşanma sebepleri arasında değerlendirilir. Mahkeme, bu durumların ortak hayatı çekilmez hale getirip getirmediğini inceler ve somut delillerle desteklenen iddialara dayanarak karar verir.
Özel Boşanma Sebebi Nedir?
Özel boşanma sebebi, Türk Medeni Kanunu’nda açıkça belirtilmiştir. Bu sebepler evlilik birliğini sona erdirmek için tarafların belirli bir olaya dayanarak dava açabileceği durumlardır. Bu sebepler, kanunda sınırlandırılmış olup evlilik birliğini doğrudan etkileyen ağır ihlal veya durumları kapsar. Özel boşanma sebeplerine dayalı davalarda, davacı tarafın, iddia ettiği olayın gerçekleştiğini somut delillerle kanıtlaması zorunludur. Bu sebepler, evlilik ilişkisindeki temel güven ve bağlılığın ciddi şekilde zedelendiği durumlarda kullanılır.
Genel ve Özel Boşanma Sebepleri Nelerdir?
Boşanma davalarında, TMK tarafların evlilik birliğini sona erdirmelerine olanak tanıyan iki ana sebep kategorisi belirlemiştir. Bu sebepler, eşlerin ortak hayatı sürdüremeyecekleri durumları hukuki zeminde değerlendirmek amacıyla düzenlenmiştir. Her iki sebep türü de farklı durumları kapsamakta ve mahkemeye sunulacak deliller ile hukuki sürecin işleyişi açısından farklılık göstermektedir.
Genel Boşanma Sebepleri
Genel boşanma sebepleri, evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumunu ifade eder. TMK’nın 166. maddesinde düzenlenen bu sebepler, evlilik birliğini sürdürülemez hale getiren genel durumları kapsar. Halk arasında genellikle “şiddetli geçimsizlik” olarak bilinen bu durum, eşler arasındaki sevgi, saygı, güven ve bağlılık bağlarının ciddi şekilde zarar görmesiyle ortaya çıkar. Örneğin, sürekli tartışmalar, duygusal veya fiziksel ilgisizlik, maddi anlaşmazlıklar ya da psikolojik şiddet, evlilik birliğini zedeleyebilmektedir.
Mahkeme, evlilik birliğinin gerçekten temelinden sarsılıp sarsılmadığını değerlendirirken tarafların beyanlarını, sundukları delilleri ve tanık ifadelerini dikkate alır. Genel boşanma sebeplerinde önemli olan, eşler arasındaki sorunların evlilik birliğini sürdürülemez hale getirdiğini somut delillerle kanıtlamaktır. Ortak yaşamın taraflardan biri için çekilmez hale gelmesi de bu boşanma sebebi kapsamında değerlendirilir. Genel sebepler, daha geniş kapsamlıdır ve kanunda açıkça belirtilen olaylarla sınırlı değildir.
Özel Boşanma Sebepleri
Özel boşanma sebepleri, Türk Medeni Kanunu’nun 161-165. maddeleri arasında düzenlenmiştir ve belirli olaylara dayanan boşanma nedenleridir. Bu sebepler, evlilik birliğini ciddi şekilde zedeleyen spesifik durumları kapsar ve daha dar kapsamlıdır. Özel boşanma sebeplerine dayanarak dava açan taraf, bu olayın gerçekleştiğini somut delillerle kanıtlamak zorundadır.
1. Zina (Aldatma):
- Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesine göre, eşlerden birinin aldatması özel bir boşanma sebebidir.
- Davacı eş, zinayı somut delillerle kanıtlamak zorundadır (örneğin, mesajlar, fotoğraflar).
- Dava, zina olayının öğrenilmesinden itibaren altı ay içinde açılmalıdır.
2. Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış:
- Eşlerden birinin diğer eşin hayatına kast etmesi, fiziksel veya sözlü şiddet uygulaması, ağır hakaretlerde bulunması boşanma sebebidir.
- Davacı eş, bu durumları delillerle kanıtlamalıdır.
3. Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme:
- Eşlerden birinin toplum tarafından küçük düşürücü nitelikte bir suç işlemesi veya sürekli haysiyetsiz bir yaşam tarzını benimsemesi boşanma sebebidir.
- Örneğin, organize suçlara karışma veya sürekli alkol ve uyuşturucu kullanımı.
4. Terk:
- Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesine göre, eşlerden birinin ortak konutu terk etmesi ve geri dönmeyi reddetmesi durumunda terk sebebiyle boşanma davası açılabilir.
- Terk sebebiyle dava açabilmek için eşin, terk süresinin altı ayı doldurmuş olması ve ihtar gönderilmesine rağmen dönmemesi gerekir.
5. Akıl Hastalığı:
- Eşlerden birinin tedavi edilemez bir akıl hastalığına sahip olması ve bu durumun evlilik birliğini çekilmez hale getirmesi boşanma sebebidir.
- Akıl hastalığı, resmi bir sağlık kurulu raporuyla belgelenmelidir.
Zina, özel boşanma sebeplerinin en yaygın örneklerinden biridir. Türk Medeni Kanunu’na göre, eşlerden birinin diğerini aldatması, evlilik birliğine sadakat yükümlülüğünü ihlal eder ve boşanma sebebi oluşturur. Davacı eş, zinayı kanıtlamak için mesajlar, fotoğraflar veya tanık ifadeleri gibi deliller sunmalıdır. Bir diğer özel boşanma sebebi ise hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranıştır. Bu durumlar, eşlerden birinin diğerinin hayatına kast etmesi, fiziksel veya sözlü şiddet uygulaması ya da küçük düşürücü davranışlarda bulunması gibi ağır ihlalleri içerir.
Ayrıca, eşlerden birinin toplum tarafından küçük düşürücü bir suç işlemesi ya da sürekli olarak haysiyetsiz bir yaşam sürmesi, özel boşanma sebepleri arasında yer alır. Örneğin, organize suçlara karışmak veya sürekli alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi durumlar bu kapsamda değerlendirilir. Bunun yanı sıra, eşlerden birinin ortak konutu terk etmesi ve geri dönmeyi reddetmesi de özel bir boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir. Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için terk süresinin altı ayı doldurmuş olması ve davacı eşin ihtar göndermesi gerekir.
Akıl hastalığı da özel boşanma sebeplerinden biridir. Eşlerden birinin tedavi edilemez bir akıl hastalığına sahip olması ve bu durumun evlilik birliğini çekilmez hale getirmesi, boşanma için yeterli bir sebep olarak kabul edilir. Bu tür davalarda, hastalığın tedavi edilemez olduğunu kanıtlayan resmi bir sağlık kurulu raporu gereklidir.
Genel ve Özel Sebeplerin Karşılaştırılması
Özel ve genel boşanma sebepleri arasında önemli farklar bulunmaktadır. Genel sebepler, evlilik birliğini sürdürülemez hale getiren her türlü durumu kapsarken, özel sebepler, kanunda açıkça belirtilen spesifik olaylara dayanır. Genel sebeplerde, tarafların sunduğu deliller daha geniş kapsamlıdır ve mahkemenin takdir yetkisi daha geniştir. Buna karşılık, özel sebeplerde delil sunma yükümlülüğü daha sıkıdır ve kanunda belirtilen sürelerde dava açılmalıdır.
Genel ve özel boşanma sebepleri, evlilik birliğini sona erdirmek isteyen taraflara farklı hukuki yollar sunar. Genel sebepler, daha esnek ve geniş kapsamlıdır, ancak mahkemenin durumu değerlendirmesi daha uzun sürebilir. Özel sebeplerse belirli olaylara dayalı olduğu için daha hızlı sonuçlanabilir, ancak delil yükümlülüğü daha ağırdır. Her iki durumda da sürecin sağlıklı ilerlemesi ve hak kayıplarının önlenmesi için profesyonel hukuki destek alınması önemlidir. Mahkeme, tarafların beyanları ve sundukları deliller ışığında adil bir karar vermek için çalışır.
Mutlak Boşanma Sebepleri Nedir?
Mutlak boşanma sebepleri, evlilik birliğinin sona erdirilmesi için eşlerin kusuru aranmaksızın mahkeme tarafından doğrudan boşanma kararı verilmesine olanak tanıyan durumlardır. Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen mutlak boşanma sebepleri, evlilik birliğini ciddi şekilde zedeleyen ve evlilik ilişkisinin sürdürülmesini imkansız hale getiren belirli olaylara dayanır. Bu durumlarda, mahkeme, olayın varlığını tespit ettiğinde eşlerin kusur oranını değerlendirmeksizin boşanma kararı verebilir. Mutlak boşanma sebepleri, kanunda açıkça belirtilmiş olup somut delillerle kanıtlanması zorunludur.
Mutlak Boşanma Sebepleri:
- Zina (Aldatma): Eşlerden birinin sadakat yükümlülüğünü ihlal ederek diğer eşini aldatması, mutlak boşanma sebebidir. Zina sebebiyle dava açabilmek için olayın kesin ve somut delillerle kanıtlanması gereklidir.
- Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış: Eşlerden birinin diğer eşin hayatına kast etmesi, fiziksel ya da psikolojik şiddet uygulaması ya da onurunu zedeleyici davranışlarda bulunması mutlak boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir (TMK m. 162). Bu durumda eşin davranışı doğrudan boşanma kararı verilmesini gerektirir.
- Terk: Eşlerden birinin ortak konutu terk ederek evlilik birliğini devam ettirmeyi reddetmesi durumunda, diğer eş terk sebebiyle boşanma davası açabilir (TMK m. 164). Mahkeme, ihtara rağmen dönmeyen eşin kusuruna bakmaksızın boşanma kararı verebilir.
- Akıl Hastalığı: Tedavi edilemez bir akıl hastalığına sahip olan eşin, diğer eş için ortak yaşamı çekilmez hale getirmesi durumunda mutlak boşanma sebebi doğar (TMK m. 165). Hastalığın resmi sağlık kurulu raporuyla belgelenmesi şarttır.
Görüldüğü üzere mutlak boşanma sebeplerinde, mahkeme eşler arasındaki kusur dengesini incelemez. Bu durumlarda yalnızca olayın gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilir.
Nisbi Boşanma Sebebi Nedir?
Nisbi boşanma sebepleri, eşlerin davranışları veya evlilik sürecinde ortaya çıkan durumlar nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ve ortak hayatın sürdürülemez hale geldiği durumları ifade eder. Bu tip boşanma sebeplerinde, mahkeme, olayın evlilik üzerindeki etkilerini ve tarafların kusur oranlarını değerlendirerek boşanma kararı verir. Bu tür davalarda eşlerin kusur durumu, somut olayların evlilik birliğini nasıl etkilediği büyük önem taşır.
Nisbi Boşanma Sebepleri:
- Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması (Şiddetli Geçimsizlik): Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinde düzenlenen bu sebep, evlilik birliğinin sevgi, saygı ve güven temelinin zarar gördüğü durumları kapsar. Sürekli tartışmalar, ilgisizlik, saygısızlık ve ortak yaşamı çekilmez hale getiren diğer davranışlar nisbi boşanma sebebi olarak değerlendirilebilir.
- Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme: Eşlerden birinin toplum tarafından küçük düşürücü bir suç işlemesi veya sürekli haysiyetsiz bir yaşam tarzı benimsemesi, evlilik birliğini sarsan durumlardandır. Mahkeme, bu olayların evlilik üzerindeki etkilerini değerlendirir ve tarafların kusur oranlarına göre boşanma kararı verir.
Nisbi boşanma sebeplerinde, mahkeme eşlerin sunduğu delilleri, tanık ifadelerini ve olayların evlilik üzerindeki etkilerini detaylı bir şekilde inceler. Bu süreçte eşlerin kusur oranı belirlenerek karar verilir.
Mutlak ve Nisbi Boşanma Sebeplerinin Farkları
Mutlak boşanma sebeplerinde, olayın gerçekleşmesi boşanma kararı için yeterlidir ve mahkeme kusur incelemesi yapmaz. Örneğin, zina ya da hayata kast gibi durumlarda eşin davranışı, doğrudan boşanma sebebi sayılır. Ancak nisbi boşanma sebeplerinde, mahkeme, olayların evlilik üzerindeki etkilerini ve eşlerin kusur oranlarını değerlendirerek boşanma kararı verir. Bu nedenle, nisbi boşanma davaları daha kapsamlı bir inceleme sürecini gerektirir.
Mutlak boşanma sebepleri, evlilik birliğini derinden etkileyen ve eşlerin kusur durumuna bakılmaksızın boşanma kararının verilmesine yol açan ağır durumları ifade ederken, nisbi boşanma sebepleri, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan daha genel olayları kapsar. Her iki durumda da delil sunma zorunluluğu vardır. Ancak nisbi boşanma davalarında mahkeme, olayların evlilik üzerindeki etkilerini daha ayrıntılı inceleyerek karar verir. Boşanma davasında hangi sebebe dayanılacağı, tarafların durumuna ve evlilikte yaşanan sorunlara bağlıdır. Bu süreçte profesyonel bir hukuki destek alınması, tarafların haklarını korumaları açısından önemlidir.
1. Zina Nedeniyle Boşanma Davası Nedir?
Zina, Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde düzenlenen özel bir boşanma sebebidir. Eşlerden birinin diğer eşe sadakat yükümlülüğünü ihlal ederek evlilikdışı cinsel ilişkiye girmesi zina olarak tanımlanır. Bu durum, evlilik birliğini temelinden sarsan ağır ihlal olduğu için boşanma gerekçesi olarak kabul edilmektedir. Zina nedeniyle boşanma davası, aldatılan eşin mahkemeye başvurarak evlilik birliğinin sona erdirilmesini talep etmesiyle açılır. Bu davada, mahkemenin zina fiilinin gerçekleştiğini somut delillerle tespit etmesi gereklidir.
1.a. Zina Nedeniyle Boşanma Davasının Şartları
Zina nedeniyle boşanma davasının açılabilmesi için belirli hukuki şartların yerine getirilmesi gerekir. Öncelikle, sadakat yükümlülüğünün ihlal edilmesi, yani evlilik sırasında bir eşin başka biriyle cinsel ilişkiye girmiş olması temel koşuldur. Zina, evlilik birliği devam ederken gerçekleşmiş olmalıdır. Boşanma davası açıldıktan sonra meydana gelen davranışlar zina fiili olarak değerlendirilemez. Davacı eşin, zina olayını mahkemede kanıtlaması şarttır. Bu kanıtlar, mesajlar, tanık ifadeleri, otel kayıtları gibi deliller olabilir. Ayrıca, zina olayının öğrenilmesinden itibaren altı ay içinde ve fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde dava açılması gerekir. Bu sürelerin aşılması durumunda dava hakkı kaybolur. Öte yandan, zina yapan eşin affedilmiş olması halinde dava açılamaz. Affetme, açık veya örtülü şekilde gerçekleşebilir ve aldatılan eşin davranışlarıyla ortaya konulabilir.
1.b. Zina Nedeniyle Boşanma Davasında İspat ve Deliller
Bu davada ispat yükümlülüğü, davayı açan eşe aittir. Mahkeme, zina fiilinin kesin ve somut bir şekilde kanıtlanmasını talep eder. Doğrudan kanıt bulunmadığı durumlarda, dolaylı kanıtlar da değerlendirilebilir. Eşin otel rezervasyonu yapması, sıkça yalnız vakit geçirdiğinin belgelenmesi gibi durumlar mahkemede delil olarak sunulabilir. Mahkeme, sunulan delillerin zina fiilini ispatlamaya yeterli olup olmadığını detaylı şekilde değerlendirir. Ancak, mahremiyeti ihlal eden yasa dışı yöntemlerle elde edilen deliller mahkemede kabul edilmez.
2. Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davası Nedir?
Hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış, Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde düzenlenmiş olan özel bir boşanma sebebidir. Bu durum, evlilik birliğinin ağır şekilde ihlal edildiği, eşler arasındaki güvenin tamamen sarsıldığı ve ortak yaşamın sürdürülemez hale geldiği olayları kapsar. Eşlerden birinin diğerinin yaşamına kast etmesi, fiziksel veya psikolojik olarak ağır bir şekilde kötü davranması ya da eşin onurunu zedeleyen hakaretlerde bulunması, bu boşanma sebebi kapsamında değerlendirilir. Bu tür durumlarda mahkeme, eşlerin kusur durumuna bakmaksızın evlilik birliğinin sona erdirilmesine karar verebilir.
2.a. Hayata Kast Nedeniyle Boşanma
Hayata kast, eşlerden birinin diğer eşin yaşamına son vermeye yönelik bir girişimde bulunması anlamına gelir. Bu girişim fiziksel bir saldırı şeklinde olabileceği gibi, zehirleme veya intihara zorlama gibi dolaylı yollarla da gerçekleşebilir. Hayata kast, evlilik birliğinin devamını kesinlikle imkânsız hale getiren ağır bir eylemdir. Mahkemeye bu durumun delillerle kanıtlanması şarttır. Örneğin, sağlık raporları, tanık ifadeleri veya tehdit mesajları gibi somut deliller mahkemeye sunulabilir.
2.b. Pek Kötü Muamele Nedeniyle Boşanma
Pek kötü muamele, eşlerden birinin diğer eşe fiziksel, psikolojik veya duygusal şiddet uygulaması anlamına gelir. Fiziksel şiddet örnekleri arasında dayak, yaralama veya kasten zarar verme gibi davranışlar yer alır. Psikolojik şiddet ise tehditler, hakaretler ve sürekli baskı altında tutma şeklinde kendini gösterebilir. Bu tür davranışlar, eşin sağlığına ve psikolojik durumuna ciddi zararlar verebilir. Pek kötü muameleye dayalı bir boşanma davasında da delillerin güçlü olması önemlidir. Mahkeme, bu deliller doğrultusunda tarafların haklarını koruyacak bir karar verir.
2.c. Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma
Onur kırıcı davranış, eşlerden birinin diğer eşin kişilik haklarını ağır şekilde ihlal eden sözlü ya da fiziksel davranışlarda bulunması anlamına gelir. Hakaret, alay, küçük düşürme, aşağılamalar veya sosyal çevrede itibarı zedeleyecek eylemler bu kapsama girer. Örneğin, eşin aile içinde ya da kamu önünde aşağılanması, sürekli olarak hakaret edilmesi gibi durumlar, onur kırıcı davranış kapsamında değerlendirilir. Bu tür olaylar, eşin psikolojik durumunu ve sosyal itibarını doğrudan etkilediği için boşanma sebebi olarak kabul edilir.
2.d. Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranışın İspatı
Bu tür boşanma davalarında davacının, iddialarını somut delillerle kanıtlaması gereklidir. Fiziksel saldırı durumunda sağlık raporları, psikolojik şiddet için ise tehdit mesajları veya tanık beyanları kullanılabilir. Onur kırıcı davranışlar ise genellikle tanık ifadeleri, yazılı belgeler veya dijital kayıtlarla ispatlanır. Mahkeme, sunulan delilleri değerlendirerek olayların gerçekten meydana gelip gelmediğini inceler ve buna göre karar verir.
2.e. Süre Şartı ve Affetme
Hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış sebebiyle boşanma davası açma hakkı, bu olayların öğrenilmesinden itibaren altı ay, fiilin gerçekleşmesinden itibaren ise beş yıl içinde kullanılabilir. Bu süreler içinde dava açılmazsa dava hakkı kaybedilir. Ayrıca, bu tür bir davranışı sergileyen eşin açık veya örtülü şekilde affedilmesi durumunda dava açılamaz. Affetme, genellikle eşlerin yeniden bir araya gelmesi veya dava açılmamasıyla ortaya çıkar.
3. Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Sebepleri ile Boşanma Davası Nedir?
Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesinde düzenlenen suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme sebepleri, evlilik birliğini ciddi şekilde zedeleyen özel boşanma sebepleri arasında yer alır. Bu durumlar, eşlerden birinin, evlilik birliğiyle bağdaşmayan davranışlar sergilemesi nedeniyle diğer eş için ortak hayatı çekilmez hale getirmesi durumunda ortaya çıkar. Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, yalnızca eşin itibarını ve psikolojik durumunu değil, aynı zamanda aile birliğini de derinden etkileyen ağır kusurlar olarak kabul edilir.
3.a. Suç İşleme Sebebi ile Boşanma
Suç işleme, eşlerden birinin, toplum tarafından küçük düşürücü veya ahlaka aykırı kabul edilen suç işlemesidir. Bu tür suçlar genellikle dolandırıcılık, hırsızlık, cinsel suçlar, adam öldürme veya organize suçlara karışma gibi toplumda olumsuz bir algı yaratan suçlardır. Suç işleyen eşin davranışları, diğer eşin sosyal çevresinde itibar kaybetmesine veya ailesel sorunlarla karşılaşmasına neden olabilir. Ayrıca, işlenen suçların diğer eşin yaşamını doğrudan etkilemesi durumunda boşanma talebi daha da haklı hale gelir. Bu duruma ekonomik zararlar veya güvenlik tehdidi örnek gösterilebilir.
Bu boşanma sebebinde, işlenen suçun niteliği ve eşin bu suça tepkisi dikkate alınır. Mahkeme, suçun gerçekten işlenip işlenmediğini ve bunun evlilik birliğini nasıl etkilediğini değerlendirmek için delillere dayanır. Suçun ağır nitelikte olması ve evlilik birliğine zarar vermesi halinde, boşanma davası kabul edilir.
3.b. Haysiyetsiz Hayat Sürme Sebebi ile Boşanma
Haysiyetsiz hayat sürme, eşlerden birinin sürekli olarak ahlaka ve toplum kurallarına aykırı bir yaşam tarzı benimsemesi anlamına gelir. Bu tür davranışlar, genel olarak eşin veya toplumun kabul etmeyeceği alışkanlıkları ve yaşam biçimlerini içerir. Örneğin, sürekli alkol veya uyuşturucu kullanımı, kumar bağımlılığı, fuhuş yapmak ya da toplum tarafından ahlaksız kabul edilen işlere karışmak bu kapsamda değerlendirilebilir.
Haysiyetsiz hayat sürme, sadece bir defalık bir davranışı değil, sürekli bir yaşam tarzını ifade eder. Mahkeme, bu davranışların sürekliliğini ve diğer eşin yaşamını nasıl etkilediğini değerlendirir. Davacı eş, haysiyetsiz yaşam süren eşin davranışlarını somut delillerle ispat etmek zorundadır. Bu tür davalarda tanık ifadeleri, fotoğraflar veya diğer belgeler mahkemede delil olarak kullanılabilir.
3.c. Bu Sebeplere Dayalı Boşanma Davasının Şartları
Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme nedenleriyle boşanma davası açılabilmesi için belirli şartlar yerine getirilmelidir. İlk olarak, suç veya haysiyetsiz yaşam tarzı, evlilik birliğini sürdürülemez hale getirmiş olmalıdır. Ayrıca, davacı eşin, bu davranışları öğrenmesinin ardından eşini affetmemiş olması gerekir. Davanın, öğrenme tarihinden itibaren altı ay; fiilin gerçekleşmesinden itibaren beş yıl içinde açılması gerekmektedir. Bu süreler geçtikten sonra dava hakkı kaybolur.
3.d. Delil ve İspat Yükü
Bu tür boşanma davalarında, davacının iddialarını somut delillerle ispat etmesi gerekir. Suç işleme nedeniyle boşanma davalarında, eşin suçu işlediğine dair kesinleşmiş mahkeme kararı en güçlü delildir. Haysiyetsiz hayat sürme durumlarındaysa süreklilik arz eden davranışlar, tanık beyanları, fotoğraflar veya yazılı belgelerle kanıtlanabilir. Mahkeme, delillerin gücünü ve olayların evlilik birliğini nasıl etkilediğini değerlendirerek karar verir.
4. Terk Sebebiyle Boşanma Davası Nedir?
Terk sebebiyle boşanma davası, Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesinde düzenlenmiştir. Eşlerden birinin ortak konutu terk etmesi durumunda diğer eşe boşanma hakkı tanıyan özel boşanma sebebidir. TMK’ya göre terk, evlilik birliğinden kaynaklanan sorumlulukların yerine getirilmemesi ve eşlerin ortak yaşamını reddetmesidir. Bu durum, evlilik birliğinin temelini sarsan ciddi bir ihlal olarak değerlendirilir. Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için, terk eden eşin ortak konuta geri dönmeyeceğini göstermesi ve belirli sürelerin dolmuş olması gereklidir.
4.a. Terk Kavramı ve Şartları
Terk, eşlerden birinin, haklı neden olmaksızın ortak konutu terk etmesi ve geri dönmeyi reddetmesi demektir. İlk olarak, terk süresinin altı ayı doldurmuş olması gerekmektedir. Bu süre, terk eden eşin ortak yaşamı reddettiğini göstermek için belirlenmiştir. Ayrıca, terk eden eşe noter veya mahkeme aracılığıyla ihtar gönderilmesi ve bu ihtarın tebliğinden itibaren iki ay içinde eşin ortak konuta dönmemesi şarttır. İhtarın, ortak yaşamı sürdürme amacıyla yapılmış olması ve hukuka uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi gereklidir.
4.b. Haklı Neden ve Terk
Terk nedeniyle boşanma davasında, terk eden eşin davranışlarının haklı nedene dayanıp dayanmadığı mahkeme tarafından incelenir. Haklı nedenler arasında eşin fiziksel veya psikolojik şiddete maruz kalması, ortak konutta yaşamanın kendisi için tehlikeli hale gelmesi veya sağlık sorunları yer alabilir. Eğer terk haklı bir nedene dayanıyorsa, terk nedeniyle boşanma davası açılması mümkün değildir. Mahkeme, terk olayının haklı bir gerekçeye dayanıp dayanmadığını deliller ışığında değerlendirir.
4.c. Terk Nedeniyle Boşanma Süreci
Terk nedeniyle boşanma davası, terk edilen eşin aile mahkemesine başvurmasıyla başlar. Dava açılmadan önce terk eden eşe ihtar gönderilmesi zorunludur. İhtar, noter veya mahkeme yoluyla yapılmalı ve eşin ortak konuta dönmesini talep etmelidir. İhtarın tebliğinden itibaren iki ay içinde eşin dönmemesi durumunda terk edilen eş boşanma davası açabilir. Mahkeme, terk olayını ve süresini değerlendirmek için delilleri inceler. Tanık ifadeleri, noter onaylı ihtar ve resmi belgeler delil olarak sunulabilir.
4.d. Terk Nedeniyle Boşanmanın Sonuçları
Terk nedeniyle boşanma davasında, terk eden eş kusurlu olarak kabul edilir. Mahkeme, terk edilen eşin mağduriyetini gidermek amacıyla maddi ve manevi tazminata hükmedebilir. Ayrıca, nafaka ve velayet gibi konular da terk eden eşin kusuru dikkate alınarak karara bağlanır. Terk olayının evlilik birliği üzerindeki etkileri ve tarafların ekonomik durumu, mahkemenin kararını şekillendirir. Kusurlu eşin davranışları, mal paylaşımı ve tazminat miktarını da etkileyebilir.
4.e. Terk Sebebiyle Boşanma Davasında Delil ve İspat
Bu tür davalarda, terk olayının süresi, haklı bir gerekçesinin bulunup bulunmadığı ve ihtarın hukuka uygun şekilde yapılmış olması gibi unsurların ispatlanması gereklidir. İhtarın noter veya mahkeme aracılığıyla yapıldığını gösteren belgeler, mahkemeye sunulacak en önemli delillerden biridir. Ayrıca, tanık ifadeleri ve diğer yazılı belgeler de terk olayını destekleyici nitelikte olabilir. Mahkeme, sunulan delilleri detaylı bir şekilde inceleyerek karar verir.
5. Akıl Hastalığı Sebebiyle Boşanma Davası Nedir?
Türk Medeni Kanunu’nun 165. maddesinde düzenlenen akıl hastalığı, boşanma için özel sebep olarak kabul edilmektedir. Eşlerden birinin tedavi edilemeyen ve süreklilik gösteren bir akıl hastalığına sahip olması, diğer eş için evlilik birliğini sürdürülemez hale getirebilir. Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davası, hastalığın evlilik üzerindeki etkilerini ve diğer eşin ortak hayatı sürdüremeyeceğini ortaya koyan bir dava türüdür. Ancak bu davanın açılabilmesi için bazı hukuki şartların sağlanması gereklidir.
5.a. Akıl Hastalığı Sebebiyle Boşanma Davasının Şartları
Akıl hastalığına dayalı boşanma davası açılabilmesi için öncelikle hastalığın evlilik birliğini çekilmez hale getirmiş olmalıdır. Bu, hastalığın eşlerin ortak yaşamını sürdürebilmeleri için ciddi bir engel oluşturduğunu göstermelidir. Ayrıca, hastalığın tedavi edilemez olduğunun, resmi bir sağlık kurulu raporuyla belgelenmesi şarttır. Raporda, hastalığın niteliği ve tedavi edilemez olduğu açıkça belirtilmelidir. Hastalığın evlilik birliğinin kurulmasından sonra ortaya çıkmış olması da önemlidir. Çünkü evlilik öncesinde bilinen bir hastalık genellikle bu kapsamda değerlendirilmez.
5.b. Akıl Hastalığı ve Ortak Hayatın Sürdürülemez Hale Gelmesi
Akıl hastalığı nedeniyle boşanma, yalnızca hastalığın varlığına dayanmaz; aynı zamanda bu hastalığın evlilik birliği üzerindeki olumsuz etkilerinin de gösterilmesi gereklidir. Örneğin, hastalık nedeniyle eşin fiziksel veya psikolojik olarak zarar görmesi, evlilik birliğini devam ettirecek koşulların sağlanamaması gibi durumlar mahkemede değerlendirilebilir. Evlilik birliğinin devamının diğer eş için dayanılmaz hale geldiği somut olaylarla ispatlanmalıdır.
5.c. Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma Davasının Süreci
Bu tür boşanma davası, aile mahkemesine başvuru ile başlar. Davacı eş, diğer eşin tedavi edilemez bir akıl hastalığına sahip olduğunu sağlık kurulu raporuyla kanıtlamalıdır. Mahkeme, sunulan raporları ve tarafların beyanlarını değerlendirerek karar verir. Bu süreçte, hastalığın evlilik birliği üzerindeki etkileri ve hastalığın sürekliliği gibi hususlar incelenir. Eğer mahkeme, hastalığın evlilik birliğini çekilmez hale getirdiği sonucuna varırsa boşanmaya karar verir.
5.d. Delil ve İspat Yükümlülüğü
Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davasında ispat yükü, davacı tarafa aittir. Davacı, hastalığın tedavi edilemez olduğunu, evlilik birliğini sürdürmenin kendisi için imkânsız hale geldiğini göstermek zorundadır. Resmi sağlık kurulu raporu, bu tür davalarda en güçlü delildir. Ayrıca, hastalığın evlilik üzerindeki etkilerini ortaya koyan diğer deliller, tanık ifadeleri veya yazılı belgeler kullanılabilir.
Boşanma Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme Neresidir?
Boşanma davalarında görevli mahkeme, aile mahkemesidir. Aile mahkemesi, evlilik birliğiyle ilgili tüm hukuki uyuşmazlıkların çözümünde uzmanlaşmış bir mahkemedir. Ancak, aile mahkemesi bulunmayan yerlerde bu davalara asliye hukuk mahkemesi, aile mahkemesi sıfatıyla bakar. Görevli mahkemenin belirlenmesi, davanın esasına girilmeden önce çözümlenmesi gereken bir konudur. Eğer dava yanlış bir mahkemede açılırsa, mahkeme yetkisizlik kararı vererek dosyayı görevli mahkemeye gönderir. Bu durum, yargılama sürecinin uzamasına neden olabilir.
Boşanma davalarında yetkili mahkeme, tarafların ikametgahlarına ve olayların gerçekleştiği yere göre belirlenir. Türk Medeni Kanunu’na göre boşanma davası, şu mahkemelerde açılabilir:
- Eşlerden Birinin Yerleşim Yeri Mahkemesi: Taraflardan birinin nüfus kayıtlarına göre resmi ikametgah adresinin bulunduğu yerin mahkemesi yetkilidir. Yerleşim yeri, tarafların sürekli olarak yaşadığı ya da ikamet ettiği yer olarak tanımlanır.
- Eşlerin Son Altı Ay Birlikte Oturduğu Yer Mahkemesi: Eşler, evlilik birliği sırasında son altı ay boyunca birlikte yaşadıkları yer mahkemesinde dava açabilir. Bu kural, tarafların evlilik sürecinde ortak bir hayat sürdürdükleri yerin dikkate alınmasını sağlar.
- Davanın Açıldığı Tarihte Davacının Bulunduğu Yer Mahkemesi: Eğer davacı taraf, evlilik birliği sona erdikten sonra başka bir yere taşınmışsa ve diğer iki yetki kriteri sağlanamıyorsa, boşanma davasını bulunduğu yer mahkemesinde açabilir.
Yetki kurallarına uyulmadan açılan davalarda mahkeme, yetkisizlik kararı vererek davanın doğru mahkemeye taşınmasını sağlar. Bu nedenle, davanın doğru yerde açılması sürecin hızlanması ve tarafların haklarının korunması açısından önemlidir.
Özel Boşanma Sebeplerine İlişkin Yargıtay Kararları
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2014/1413E., 2014/11456K. Sayılı kararında:
“…Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı (kadın) tarafından zina hukuki sebebine dayalı boşanma davası ve tazminat miktarları yönünden; davalı (koca) tarafından ise kusur belirlemesi, tazminatlar ve nafakalar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı kadın “aynı” boşanma davasında öncelikle zina hukuki sebebine dayalı, bunun kabul edilmemesi halinde ise evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak iki ayrı sebeple (TMK. md. 161 ve 166/1) boşanma isteminde bulunmuştur. Yerel mahkeme genel boşanma sebebine (TMK. md. 166/1) dayalı olarak hüküm kurmayı tercih ederek özel boşanma sebebine (TMK. md. 161) dayalı istem hakkında bir karar vermemiştir. Aynı dava dilekçesinde öncelikle özel boşanma sebebine dayalı olarak boşanma isteminde bulunulması halinde mahkemece delillerin öncelikle özel boşanma (zina) sebebi yönünden değerlendirilmesi, bunun kabulünün mümkün olmaması halinde ise genel boşanma sebebi ( evlilik birliğinin temelinden sarsılması) yönünden değerlendirilmesi gerekirken bu husus nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm tesissi doğru görülmemiştir…”
* * * * * * *
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2017/4579 K. Sayılı ilamına göre:
“…Davalı-karşı davacı erkek davaya cevap ve karşı dava dilekçesinde herhangi bir delile dayanmamıştır. Dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşaması davacı-karşı davalı kadının karşı davaya cevap vermemesi ile sona ermiş, davalı-karşı davacı erkek bu aşamadan sonra sunduğu 23.01.2015 tarihli dilekçesi ile tanıklarının ismini bildirmiştir. Bu sebeple davalı-karşı davacı erkeğin süresinde bildirmediği tanıklarının beyanları kusur belirlemesinde dikkate alınamaz (HGK 20/04/2016 tarih 2014/2-695 E. ve 2016/522 K. sayılı kararı). Bu durumda mahkemece, davacı yanca usulüne uygun şekilde süresinde ileri sürülmeyen delilleri ve tanık beyanları esas alınarak davalı kadına kusur yüklenilmesi ile davalı-karşı davacının davasının kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında, yukarıda açıklanan sebeple davacı-karşı davalı tarafa yüklenecek kusurlu bir davranış ispatlanamadığı halde, kadın da kusurlu kabul olunarak davalı-karşı davacı erkeğin boşanma davasının kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Ne var ki; kadının davasında verilen boşanma hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmekle erkeğin boşanma davası konusuz kalmıştır. Bu sebeple mahkemece, erkeğin davası yönünden dava konusuz kaldığından “Karar verilmesine yer olmadığına” dair hüküm kurmak ve davadaki haklılık durumuna göre yargılama giderleri ve vekalet ücreti konusunda karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere boşanmaya sebep olan olaylarda, davacı-karşı davalı kadının kusuru kanıtlanamamış olup, birlik görevlerini yerine getirmeyen davalı-karşı davacı erkek tamamen kusurludur. Boşanma sonucu davacı-karşı davalı kadın, en azından diğer eşin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (TMK m. 4, TBK m. 50 ve 52 ) dikkate alınarak davacı-karşı davalı kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat takdiri gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak bu isteğin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…”
* * * * * * *
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/21837E., 2015/21749K. Sayılı ilamında:
“…Dava, özel sebebe (TMK. m. 162) dayanmaktadır. Kanunda yer alan özel boşanma sebeplerinden biriyle açılmış bir boşanma davasında, bu özel sebebin yanında davacının da boşanmayı gerektirecek ağırlıkta bir kusuru ispatlanmış olsa bile, bu dava konusu yapılmamış ise artık bu husus, özel sebebe dayalı boşanma kararı verilmesinde ve sonuçlarında dikkate alınamaz. Somut olayda davalının eyleminin Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde yer alan boşanma sebebini oluşturduğunda duraksama yoktur.
Özel boşanma sebebi ispatlanmıştır. Bu bakımdan, artık davalının dayanılan boşanma sebebini çürütmek amacıyla değil de, “davacının da kusurlu olduğunu” ispat etmeye yönelik gösterdiği deliller ve davacının kusuru dikkate alınmaz. Diğer bir ifade ile özel boşanma sebebine dayalı boşanma davalarında evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davalarında olduğu gibi davacının kusurlu davranışlarının dikkate alınması suretiyle kusur kıyaslaması yapılamaz. O halde, somut olayda özel boşanma sebebiyle boşanmaya karar verildiğine göre davalı kadının tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece, bu husus nazara alınmadan, davacı erkeğe kusur izafe edilmesi ve bunun sonucu olarak davalı kadın yararına yoksulluk nafakası takdiri ile davacı erkeğin maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi doğru olmamıştır. Ne var ki, tarafların temyizi üzerine yapılan ilk incelemede bu husus gözden kaçtığından, hüküm tüm yönleriyle onanmıştır. Davacının bu yönlere ilişkin karar düzeltme talebi açıklanan sebeple yerinde görüldüğünden kabulüne, Dairemiz ilamının onamaya ilişkin bölümünün kusur belirlemesi, kadın yararına hükmedilen yoksulluk nafakası ve davacı erkeğin maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine yönelik hükümlere münhasır olarak kaldırılmasına, hükmün kusur belirlemesi, kadın yararına hükmedilen yoksulluk nafakası ve davacı erkeğin maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi yönünden açıklanan sebeplerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir…”
* * * * * * *
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2017/4192 K. Sayılı kararına göre:
“…Mahkemece, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m.174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmiş ise de, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davacı-karşı davalı kadının eşine hakaret ettiği, davalı-karşı davacı erkeğin ise eşine hakaret ettiği, sürekli ve düzenli bir işinin bulunmadığı, evin ihtiyaçları ile ilgilenmediği ve ortak konutu terkettiği anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davalı kadına kusur olarak yüklenen “eşini ortak konuttan kovduğu” vakıasına ilişkin beyanda bulunan tanığın görgüye dayalı bilgisi bulunmamakta olup, taraflardan ve üçüncü kişilerden aktarılan olaylar sabit kabul edilemez ve kusur belirlemesinde hükme esas alınamaz. Gerçekleşen bu olaylara göre, davalı-karşı davacı erkeğin boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Boşanmaya sebep olan olaylar davacı-karşı davalı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup, boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (TMK m. 4, TBK. m. 50 ve 52) dikkate alınarak, davacı-karşı davalı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminat takdiri gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak bu isteklerin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…”
* * * * * * *
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 2014/15758 K. Sayılı ilamında:
“…Mahkemece, kadın tarafından açılan “zina (TMK.md.161) sebebine dayanan boşanma davası, “davalının zina yaptığı sabit ise de, davacının eşini affettiği, aftan sonra zinanın devam ettiğinin ispatlanamadığı” gerekçesiyle reddedilmiştir. Davalının bir başka kadınla ilişkisinin olduğu, bu kadından 24.07.2010 tarihinde bir çocuğunun bulunduğu, çocuğun annesi tarafından davalı aleyhine 28.02.2011 tarihinde babalık davası açıldığı, davalının babalığına hükmedildiği, kararın 23.10.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı-davalı kadının eşinin bir başka kadınla ilişkisini öğrenmesinden sonra tarafların barıştıkları ve 2010 yılı Eylül ayında birlikte hacca gittikleri doğrudur. Eldeki boşanma davası 05.10.2011 tarihinde açılmıştır. Davalı aleyhine açılan babalık davasında 13.02.2012 tarihli oturumda dinlenen tanık beyanından ve dosyaya sunulan mesaj dökümlerinden davalının aynı kadınla ilişkisinin tarafların barışmalarından sonra da devam ettiği anlaşılmaktadır. Af, öncesindeki zina eylemine dayalı olarak dava hakkını ortadan kaldırır (TMK.md.161/son) ise de, sonrasındaki zina eylemine dayalı dava hakkı üzerinde etkili değildir. Davacının affından sonra da davalının aynı kadınla ilişkisinin devam ettiği gerçekleştiğine göre, kadının boşanma davasının kabulü ile tarafların zina (aldatma) (TMK.md.161) sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile isteğin reddi doğru bulunmamıştır…”
Boşanma davanızda hak kaybına uğramamak için bir avukattan destek almanızı tavsiye ederiz.