Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma Davası: Şartları ve Sonuçları

Bu makalemizde “Akıl hastalığı nedir? Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davası nasıl açılır? Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davasında tazminat, nafaka, velayet gibi durumlar nasıl belirlenir? Şartları ve sonuçları nelerdir?” gibi birçok soruyu cevaplandıracağız.

Akıl Hastalığı Nedir?

Akıl hastalığı, bireyin zihinsel, duygusal ve davranışsal süreçlerinde ciddi bozulmalara neden olan, kişinin sosyal ve mesleki işlevselliğini etkileyen bir sağlık durumudur. Kişinin günlük yaşamını sürdürebilme yeteneğini azaltabilir ve bireyin kendisiyle, çevresiyle ya da toplumla olan ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Bu tür rahatsızlıklar, genetik faktörler, çevresel etkiler veya beyin fonksiyonlarındaki biyokimyasal dengesizliklerden kaynaklanabilir.

Akıl hastalıkları, genel anlamda iki ana kategoriye ayrılabilir:

  1. Nörolojik Bozukluklara Dayalı Rahatsızlıklar: Bunlar şizofreni, bipolar bozukluk gibi genellikle kalıcı ve ağır seyreden rahatsızlıkları içerir.
  2. Duygusal veya Davranışsal Bozukluklar: Depresyon, anksiyete gibi bireyin ruh halini ve düşünce yapısını etkileyen durumlar bu grupta yer alır.

Türk hukuku, boşanma davalarında akıl hastalığını belirli koşullarla özel bir boşanma nedeni olarak kabul etmektedir. Akıl hastalığının boşanma sebebi sayılabilmesi için bu hastalığın ciddi boyutta olması, kişinin evlilik birliğini sürdürebilecek yeteneğini engellemesi ve iyileşme olasılığının bulunmaması gerekir.

Türk Medeni Kanunu’nun 165. maddesi, akıl hastalığını özel boşanma nedenleri arasında saymaktadır. Kanuna göre, akıl hastalığı nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için bu durumun “evlilik birliğini diğer eş için çekilmez hale getirmiş” olması gerekir. Ayrıca, bu durumun resmi sağlık kurulu raporuyla belgelenmesi zorunludur. Bu çerçevede, yalnızca belirli tıbbi kriterleri karşılayan durumlar boşanma nedeni olarak ileri sürülebilir.

Akıl hastalığının boşanma davalarında özel bir yere sahip olmasının nedeni, bu tür rahatsızlıkların evlilik birliğine ciddi olumsuz etkilerde bulunabilmesidir. Özellikle, hastalığın diğer eşin fiziksel veya ruhsal sağlığını tehdit ettiği durumlarda, bu rahatsızlık çekilmez bir yaşam koşuluna dönüşebilir. Bu nedenle, Türk hukukunda akıl hastalığı, hem bireysel hakların hem de toplumsal düzenin korunması amacıyla boşanma davalarında dikkate alınan önemli bir husustur.

Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma Davası Nedir?

Türk Medeni Kanunu’nun 165. maddesi, akıl hastalığını özel boşanma nedenleri arasında düzenlemiştir. Bu maddeye göre, eşlerden birinin akıl hastası olması ve bu durumun diğer eş için evlilik birliğini çekilmez hale getirmesi halinde boşanma davası açılabilir. Ancak, bu tür davalarda akıl hastalığının tedavi edilemez olduğunun resmi sağlık kurulu raporuyla belgelenmesi şarttır.

Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davası, evlilik birliğinin sürdürülemeyecek hale gelmesi durumunda açılabilir. Bu davalarda, hastalık durumu yalnızca psikolojik rahatsızlıklar değil, evliliği temelinden sarsacak düzeyde ciddi mental sağlık sorunlarını kapsar. Davacı eşin, hastalığın evlilik üzerindeki olumsuz etkilerini kanıtlaması gerekir. Ayrıca, mahkemeye sunulan raporlarla hastalığın iyileşme ihtimalinin bulunmadığı da ortaya konmalıdır.

Bu tür boşanma davalarında temel amaç, davacı eşin mağduriyetinin giderilmesi ve hasta eşin haklarının korunmasıdır. Mahkemeler, bu tür hassas davalarda tıbbi raporları inceleyerek uzman görüşlerinden faydalanır. Ayrıca, hasta eşin ekonomik ve sosyal haklarının zarar görmemesi için gerekli tedbirler alınır.

Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davaları, süreç açısından genel boşanma davalarından farklıdır. Mahkeme, tarafların beyanlarını ve sunulan delilleri detaylı bir şekilde değerlendirir. Özellikle sağlık kurulu raporları bu tür davalarda belirleyici rol oynar. Eşlerden birinin akıl hastası olduğunun kanıtlanması ve bu hastalığın evlilik birliğini sürdürülemez hale getirdiğinin ortaya konması durumunda mahkeme boşanma kararı verebilir.

Akıl Hastalığını Nedeniyle Boşanmanın Şartları Nelerdir?

Türk Medeni Kanunu’nun 165. maddesine göre, akıl hastalığı nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için belirli şartların bir arada bulunması gerekir. Bu şartlar, evlilik birliğini çekilmez hale getiren ve hastalığın tedavi edilemez olduğunu ortaya koyan hukuki ve tıbbi unsurları kapsar. Akıl hastalığı nedeniyle boşanmanın şartları şu şekilde açıklanabilir:

1. Akıl Hastalığının Mevcudiyeti:


Eşlerden birinin akıl hastası olması, davanın açılabilmesi için temel koşuldur. Ancak bu hastalığın, yalnızca basit ruhsal sorunlar değil, bireyin evlilik birliğini sürdürebilecek yeteneğini ciddi şekilde engelleyen bir rahatsızlık olması gereklidir. Depresyon gibi geçici rahatsızlıklar genellikle bu kapsamda değerlendirilmez. Fakat şizofreni veya bipolar bozukluk gibi daha ciddi zihinsel rahatsızlıklar boşanma sebebi olarak kabul edilebilir.

2. Ortak Yaşamın Çekilmez Hâle Gelmesi:


Akıl hastalığının, evlilik birliğini diğer eş için sürdürülemez hale getirdiği kanıtlanmalıdır. Evlilik birliğinde eşlerden biri, diğer eşin akıl hastalığı nedeniyle fiziksel, ruhsal veya ekonomik açıdan ciddi sorunlarla karşılaşıyorsa, bu durum ortak yaşamın çekilmez hale geldiğini gösterir. Mahkeme, bu durumun değerlendirilmesinde eşlerin evlilikten bekledikleri yararların gerçekleşip gerçekleşmediğini ve evlilik içinde yaşanan olumsuzlukları dikkate alır.

3. Hastalığın Tedavi Edilemez Nitelikte Olması:


Akıl hastalığının iyileşme olasılığının bulunmadığı, resmi sağlık kurulu raporuyla kanıtlanmalıdır. Bu rapor, tam teşekküllü bir devlet hastanesinden alınmalıdır. Raporda hastalığın tıbbi durumunu, seyrini ve tedavi edilemez olduğunu açıkça ortaya konulmalıdır. Raporda, hastalığın bireyin hayatını ve evlilik birliğini nasıl etkilediği de detaylandırılmalıdır. Mahkeme, bu raporu davanın temel dayanağı olarak dikkate alır.

4. Resmi Sağlık Kurulu Raporunun Sunulması:


Davanın açılabilmesi için mutlaka yetkili bir sağlık kuruluşundan alınmış raporun mahkemeye sunulması gerekir. Bu rapor olmaksızın akıl hastalığı nedeniyle boşanma davası açılması mümkün değildir. Raporda, hastalığın niteliği, iyileşme ihtimali, bireyin evlilik birliğini sürdürme yeteneği hakkında net bilgiler yer almalıdır.

5. Hukuki Delillerin Sunulması:


Akıl hastalığının evlilik üzerindeki olumsuz etkilerinin kanıtlanması önemlidir. Davacı eş, tanık ifadeleri, yazılı belgeler, diğer delillerle hastalığın evliliği çekilmez hale getirdiğini ortaya koymalıdır. Mahkeme, sunulan delilleri ve tarafların beyanlarını değerlendirerek karar verir.

6. Sürecin Mahkeme Tarafından İncelenmesi:


Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davalarında mahkeme, tıbbi ve hukuki unsurları detaylı şekilde inceleyerek karar verir. Hasta eşin durumu göz önünde bulundurularak, sosyal ve ekonomik haklarının korunması için özel önlemler alınabilir. Ayrıca mahkeme, gerektiğinde uzman görüşüne başvurarak, hastalığın evlilik üzerindeki etkilerini değerlendirebilir.

Bu şartların bir arada bulunması, akıl hastalığı nedeniyle boşanma davasının kabul edilebilmesi için zorunludur. Davanın doğru bir şekilde yürütülmesi, hasta eşin haklarının korunması için hukuki destek almak önem taşır. Mahkeme, her iki tarafın da haklarını gözeterek karar verir ve süreci hassasiyetle yönetir.

Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Davanın açılabilmesi için belirli hukuki ve tıbbi şartların yerine getirilmesi gereklidir. İlk olarak, davacı eş bir dava dilekçesi hazırlayarak mahkemeye başvurur. Dava dilekçesinde, eşinin akıl hastası olduğunu, budurumun evlilik birliğini sürdürülemez hale getirdiğini ayrıntılı olarak açıklamalıdır. Ayrıca, hastalığın tedavi edilemez olduğunu gösteren resmi bir sağlık kurulu raporu mutlaka dilekçeye eklenmelidir. Bu rapor, tam teşekküllü bir devlet hastanesinden alınmalıdır. Raporda hastalığın niteliği, seyri ve tedavi olasılığının bulunmadığı açıkça belirtilmelidir.

Boşanma davası aile mahkemesine başvurularak açılır. Eğer başvurulan yerde aile mahkemesi yoksa, asliye hukuk mahkemesi bu davaya aile mahkemesi sıfatıyla bakar. Başvuru sırasında, dava harcı ve gider avansı ödenmelidir. Mahkemeye dava dilekçesiyle birlikte sağlık kurulu raporu, tanık beyanları ve diğer deliller sunulmalıdır. Davacı eş, bu delillerle birlikte akıl hastalığının varlığını ve hastalığın evlilik birliğini sürdürmeyi imkânsız hale getirdiğini ispat etmekle yükümlüdür. Ayrıca, mahkeme sürecinde tanıkların dinlenmesi, delillerin değerlendirilmesi ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılır.

Dava açıldıktan sonra mahkeme, sunulan tüm delilleri ve tarafların beyanlarını detaylı bir şekilde değerlendirir. Mahkeme, sağlık raporlarını inceler ve gerekirse başka bir sağlık raporu talep edebilir. Hasta eşin durumunun anlaşılması için uzman görüşüne başvurulması da mümkündür. Davacı eşin tanıkları dinlenir ve hastalığın evlilik üzerindeki etkileri ortaya konulur. Eğer tüm bu süreç sonunda, mahkeme akıl hastalığının evlilik birliğini çekilmez hale getirdiği ve hastalığın tedavi edilemez olduğunu tespit ederse, boşanma kararı verir. Karar verilirken hasta eşin mağdur olmaması için nafaka ya da diğer haklarla ilgili düzenlemeler yapılır.

Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma Davasında İspat Yükü

Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davalarında, davacı eşin iddialarını desteklemek ve kanıtlamak için ispat yükü bulunmaktadır. Türk hukukunda, iddia sahibi tarafın dava gerekçelerini mahkemeye uygun delillerle sunması gereklidir. Bu çerçevede, akıl hastalığı nedeniyle açılan boşanma davalarında davacı eş, aşağıdaki unsurları ispat etmekle yükümlüdür:

Davacının öncelikle, eşinin akıl hastası olduğunu kanıtlaması gerekir. Bu hastalığın varlığının tespit edilmesi, tam teşekküllü devlet hastanesinden alınacak resmi sağlık kurulu raporuyla mümkündür. Sağlık kurulu raporu, davalı eşin zihinsel durumunu, hastalığın evlilik birliğini nasıl etkilediğini ve bu hastalığın iyileşme ihtimalinin bulunup bulunmadığını açıklamalıdır. Bu rapor, davanın temel delili olarak mahkemeye sunulur. Raporda, hastalığın kesin teşhisi, tedavi süreci ve bireyin hayatını etkileyen boyutları ayrıntılı olarak yer almalıdır.

Evlilik birliğinin diğer eş için çekilmez hale geldiğinin ispatı da davacı eşin sorumluluğundadır. Akıl hastalığının, davacının fiziksel, duygusal veya ekonomik durumuna ciddi zararlar verdiği, tanıkifadeleri vb. delillerle desteklenmelidir. Örneğin, aile bireyleri, yakın arkadaşlar veya iş arkadaşlarının tanıklıkları, evlilikte yaşanan zorlukların somut örneklerini sunabilir. Mahkeme, davacının sunduğu delilleri değerlendirirken, evliliğin sürdürülmesinin davacı için neden imkânsız hale geldiğini detaylı şekilde inceler.

İspat yükünün önemli bir unsuru da, akıl hastalığının tedavi edilemez olduğunun ortaya konmasıdır. Bu durum, yalnızca bir sağlık kurulu raporuyla değil, aynı zamanda uzman bilirkişi incelemeleriyle desteklenebilir. Mahkeme, gerek gördüğünde, başka bir hastaneden ek rapor talep edebilir veya bilirkişiden bilimsel görüş alabilir. Bu rapor ve görüşler, davalının sağlık durumu hakkında net bir kanaat oluşmasını sağlar.

Özetle, akıl hastalığı nedeniyle boşanma davalarında ispat yükü, davacı eşin omuzlarındadır. Sağlık kurulu raporunun eksiksiz ve geçerli olması, tanık beyanlarının inandırıcılığı ve diğer delillerin sağlamlığı, davanın sonucunu doğrudan etkiler. Mahkeme, tüm bu unsurları değerlendirerek adil bir karar verir. Bu süreçte hukuki destek almak, davacı eşin haklarının korunması ve davanın başarılı bir şekilde sonuçlanması için büyük önem taşır.

Akıl Hastalığı Nedeniyle Anlaşmalı Boşanılabilir mi?

Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davaları, TMK madde 165 kapsamında özel boşanma sebepleri arasında düzenlenmiştir. Bu durum genel boşanma nedenlerinden farklı bir hukuki çerçeveye sahiptir. Anlaşmalı boşanma ise Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenmiş olup, eşlerin birlikte başvurarak boşanma konusunda mutabık kalmaları halinde mümkündür. Ancak, akıl hastalığı nedeniyle boşanma davalarında anlaşmalı boşanma, bazı hukuki ve fiili engeller nedeniyle mümkün değildir.

Anlaşmalı boşanmanın gerçekleşebilmesi için her iki eşin de boşanma iradesini özgürce ortaya koyabilmesi gereklidir. Akıl hastalığı durumunda, hastalığa sahip eşin boşanma iradesini sağlıklı ve hukuken geçerli bir şekilde açıklaması mümkün olmayabilir. Türk hukukunda, akıl hastalığı olan kişilerin hukuki işlemleri gerçekleştirme yetisi, hastalığın türüne ve şiddetine bağlı olarak sınırlı ya da tamamen kısıtlı olabilir. Eğer akıl hastalığı nedeniyle kişi mahkeme kararıyla kısıtlanmış ve bir vasi atanmışsa, bu kişinin anlaşmalı boşanma protokolü imzalaması da hukuken geçerli olmayacaktır. Bu nedenle, akıl hastalığı durumunda boşanma süreci, ancak çekişmeli bir dava yoluyla ilerleyebilir.

Anlaşmalı boşanma için tarafların boşanma şartlarında mutabakata varmaları ve anlaşmayı yazılı protokolle mahkemeye sunmaları gerekir. Akıl hastalığı nedeniyle, hasta eşin böyle bir protokolü müzakere etmesi ve imzalaması fiilen mümkün olmayabilir. Bu durum, anlaşmalı boşanma sürecini imkânsız hale getirir.

Bununla birlikte, akıl hastalığı nedeniyle açılan boşanma davalarında, hasta eşin haklarının korunması büyük önem taşır. Çekişmeli boşanma davası yoluyla, hasta eşin ekonomik ve sosyal güvencelerinin sağlanması, nafaka ya da diğer haklarının korunması mahkeme tarafından dikkate alınır. Bu davalarda, hasta eşin hak kaybı yaşamaması ve mağduriyetinin önlenmesi için hukuki prosedürler hassasiyetle uygulanır.

Akıl Hastalığının Ortaya Çıkış Zamanının Önemi

Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davalarında, hastalığın evlilik öncesinde mi yoksa evlilik sürecinde mi ortaya çıktığı, davanın gidişatı ve sonucu açısından büyük bir öneme sahiptir. TMK’nın 165. maddesi, akıl hastalığının evlilik birliğini çekilmez hale getirmesi şartını arar. Ancak akıl hastalığının ortaya çıkış zamanı, evlilik birliğine etkisi ve davalı eşin sorumluluğu açısından değerlendirilir.

Eğer akıl hastalığı evlilikten önce ortaya çıkmışsa ve bu durum diğer eş tarafından biliniyor veya bilinmesi gereken bir durumdaysa, bu durum boşanma davası sürecini etkileyebilir. Türk hukukunda dürüstlük kuralı gereği, evlilikten önce mevcut olan akıl hastalığının diğer eşten saklanması halinde, bu durum bir aldatma olarak değerlendirilebilir. Böyle bir durumda, dava açan eş hastalığın kendisinden gizlendiğini öne sürebilir. Bu durum, boşanma davasında davacının haklılığını güçlendiren bir unsur olabilir. Ancak, akıl hastalığı evlilik öncesinde açıkça biliniyor ve kabul ediliyorsa, bu durum evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasını zayıflatabilir.

Hastalığın evlilik sırasında ortaya çıkması ise boşanma davasında daha farklı bir hukuki değerlendirme gerektirir. Evlilikten sonra gelişen akıl hastalığı, evlilik birliğini ciddi şekilde etkileyebilir ve diğer eşin hayatını çekilmez hale getirebilir. Mahkeme, hastalığın evlilik üzerindeki etkilerini, davacı eşin yaşadığı zorlukları ve evlilik birliğinin sürdürülüp sürdürülemeyeceğini detaylı şekilde inceler. Hastalığın evlilik sırasında ortaya çıkmış olması, davacının iddialarını destekleyen önemli bir delil olarak kabul edilir. Bu tür durumlarda, özellikle hastalığın iyileşme olasılığının bulunmadığına dair sağlık kurulu raporu büyük önem taşır.

Ayrıca, hastalığın ortaya çıkış zamanı, davalı eşin haklarının korunması açısından da dikkate alınır. Evlilik öncesi ya da sonrası fark etmeksizin, hasta eşin tedavi ve bakım ihtiyaçlarının karşılanması, nafaka veya diğer sosyal güvencelerinin sağlanması mahkeme tarafından değerlendirilir. Özellikle hastalığın evlilik süresince gelişmiş olması durumunda, diğer eşin hasta eşe karşı maddi ve manevi sorumlulukları daha detaylı şekilde ele alınabilir.

Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma Davasının Sonuçları Nelerdir?

Akıl hastalığı nedeniyle açılan boşanma davaları, hem davacı eşin haklarını korumayı hem de hasta eşin mağduriyetini önlemeyi amaçlayan özel bir hukuki süreçtir. Bu tür davalarda mahkeme, tarafların sunduğu deliller ve sağlık raporlarını değerlendirerek boşanma kararı verebilir.

1. Boşanma Kararı ve Evliliğin Sona Ermesi

Mahkeme, akıl hastalığının evlilik birliğini diğer eş için çekilmez hale getirdiği ve hastalığın iyileşme olasılığının bulunmadığını tespit ederse, boşanma kararı verir. Bu kararla birlikte evlilik sona erer ve tarafların medeni durumları yeniden bekâra döner. Boşanma kararıyla birlikte, tarafların evlilikten doğan hak ve yükümlülükleri de sonlanır.

2. Nafaka Talepleri

Boşanma kararı sonrası, davalı eşin akıl hastalığı nedeniyle ekonomik olarak mağduriyet yaşayacak durumda olması halinde mahkeme, hasta eşin geçimini sağlayacak şekilde nafaka ödenmesine hükmedebilir. Bu genellikle yoksulluk nafakası veya bakım nafakası şeklinde düzenlenir. Hasta eşin tedavi masraflarının karşılanması, özel bakım ihtiyaçlarının giderilmesi gibi hususlar da nafaka taleplerine dâhil edilebilir. Mahkeme, nafakanın miktarını ve süresini belirlerken hasta eşin ekonomik durumu, tedavi ihtiyaçları ve davacı eşin mali gücünü dikkate alır.

3. Tazminat Talepleri

Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davasında davacı eş, evlilik birliğinin sona ermesiyle yaşadığı mağduriyet veya zararın karşılanması için maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilir. Mahkeme, tazminata karar verirken akıl hastalığının evlilik birliğine etkilerini ve davacı eşin yaşadığı zorlukları değerlendirir. Ancak tazminat, davalı eşin akıl hastalığı nedeniyle kusursuz olduğu durumlarda sınırlı bir şekilde uygulanabilir. Hasta eşin kusurunun bulunmaması halinde, manevi tazminat talepleri mahkeme tarafından reddedilebilir.

4. Mal Paylaşımı

Evlilik birliğinin sona ermesiyle birlikte, eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi yapılır. Mal paylaşımı, tarafların evlilik süresince edindikleri malların rejimine göre gerçekleştirilir. Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davalarında, hasta eşin ekonomik durumunun korunması amacıyla mahkeme özel düzenlemelere gidebilir. Örneğin, hasta eşin tedavi, bakım masraflarını karşılamak için daha fazla hak talep etmesine imkân tanınabilir.

5. Hasta Eşin Korunması

Mahkeme, hasta eşin haklarını koruma altına almak amacıyla özel önlemler alabilir. Özellikle hasta eşin ekonomik ve sosyal güvencelerinin sağlanması, boşanma kararında öncelikli bir husus olarak değerlendirilir. Hasta eşin ihtiyaçlarının karşılanması için nafaka, bakım desteği veya sosyal yardım gibi kararlar alınabilir. Ayrıca, hasta eşin bir vasisi bulunuyorsa, boşanma sonrası bu kişinin yetkileri genişletilebilir.

6. Çocukların Durumu

Boşanma davasında eşlerin çocukları varsa, velayet ve çocuklarla ilgili nafaka konuları da değerlendirilir. Mahkeme, çocukların yüksek yararını gözeterek velayet hakkını uygun tarafa verebilir. Akıl hastası olan eşin velayet hakkını kullanamayacağı durumlarda, velayet diğer eşe verilir. Ayrıca, hasta eşin çocuklarla olan kişisel ilişkisinde, çocukların güvenliği ve hasta eşin durumu dikkate alınır.

7. Sonuçların Hukuki ve Sosyal Boyutu

Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davaları, yalnızca evlilik birliğinin sona ermesiyle sonuçlanmaz. Aynı zamanda tarafların ekonomik ve sosyal durumları üzerinde uzun vadeli etkiler bırakır. Bu nedenle, mahkeme sürecinin adil ve tarafsız bir şekilde yürütülmesi büyük önem taşır. Hasta eşin mağdur olmaması için gereken önlemler alınırken, davacı eşin haklarının korunması da gözönünde bulundurulur.

Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma Davasında Zamanaşımı Süresi

Türk Medeni Kanunu’nun 165. maddesi kapsamında düzenlenen akıl hastalığı nedeniyle boşanma davalarında, zamanaşımı süresi diğer bazı özel boşanma nedenlerinden farklı bir şekilde ele alınır. Akıl hastalığı sürekli bir durum olarak değerlendirildiği için, bu durumun zamanaşımına bağlanması söz konusu değildir. Ancak, dava açılabilmesi için akıl hastalığının evlilik birliğini çekilmez hale getirmiş olması şarttır. Bu durum devam ettiği sürece dava açılabilir.

Genelde özel boşanma nedenlerinde zamanaşımı, belirli bir olay veya durumun üzerinden geçen süreyle sınırlı olabilir. Zina veya hayata kast gibi durumlarda, olayın öğrenilmesinden itibaren belirli bir sürede dava açılması gerekir. Ancak akıl hastalığı gibi sürekli bir durumun varlığı, bu tür bir süre kısıtlamasına tabi değildir. Akıl hastalığının evlilik birliğini diğer eş için çekilmez hale getirdiği her durumda, süre sınırı olmaksızın boşanma davası açılabilir.

Bu durumun temel nedeni, akıl hastalığının belirli bir zaman dilimine bağlı olmaksızın etkilerini sürdürebilmesidir. Mahkeme, davayı değerlendirirken akıl hastalığının varlığını ve hastalığın evlilik birliğini sürdürülemez hale getirip getirmediğini inceler. Davanın açılması için gereken resmi sağlık kurulu raporunun sunulması, hukuki süreçteki en önemli şarttır. Sağlık raporunda, hastalığın niteliği, seyri ve iyileşme ihtimalinin bulunmadığı açıkça belirtilmelidir.

Akıl Hastalığı Durumunda Ayrılık Talep Edilebilir mi?

Türk Medeni Kanunu’nda, ayrılık davası, evlilik birliğinin temelden sarsıldığı ancak boşanmanın henüz talep edilmediği ya da tarafların boşanma yerine ayrılık tercih ettiği durumlar için düzenlenmiştir. Akıl hastalığı nedeniyle evlilik birliğinin sarsıldığı hallerde, eşlerden biri ayrılık talep edebilir. Ancak ayrılık talebi, TMK madde 165’te düzenlenen akıl hastalığı nedeniyle boşanma davasından farklı hukuki süreçtir.

Ayrılık talep edilebilmesi için, akıl hastalığının evlilik birliğini ciddi biçimde etkilediği ve ortak yaşamı sürdürmeyi imkânsız hale getirdiği durumların varlığı gereklidir. Bu durumda, mahkemeden, boşanma yerine belirli bir süre için tarafların ayrılığına karar verilmesi istenebilir. Ayrılık kararı, tarafların evlilik birliğini bir süre boyunca fiilen sona erdirmelerine olanak tanır. Ancak hukuken evlilik devam eder. Bu süreçte eşler birbirlerinden ayrı yaşarken, boşanma kararının gereklilikleri yerine getirilmez. Ve taraflar, boşanma sürecinde olduğu gibi tamamen bağımsız hale gelmez.

Mahkeme ayrılık kararını verirken, akıl hastalığının niteliğini ve evlilik birliği üzerindeki etkilerini dikkate alır. Eşlerden biri, akıl hastalığı nedeniyle ortak yaşamın kendisi için sürdürülemez hale geldiğini ileri sürerse, mahkeme tarafların geçici bir süre için ayrılmalarına karar verebilir. Ayrılık kararı, genellikle 1-3 yıl arasında bir süre için verilir. Bu süre sonunda taraflar yeniden bir araya gelebilir ya da durum düzelmezse boşanma davası açılabilir.

Ayrılık talep eden eş, ayrılık sürecinde maddi ya da manevi tazminat, nafaka veya hasta eşin tedavi masraflarının karşılanması gibi taleplerde bulunabilir. Mahkeme, ayrılık sürecinde hasta eşin ekonomik ve sosyal haklarını da koruyacak tedbirler alabilir. Örneğin, hasta eşin tedavi ve bakım ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli düzenlemeler yapılabilir. Ayrıca, hasta eşin velayet hakkı üzerinde değerlendirmeler yapılırsa, çocukların yüksek yararını gözeten kararlar alınır.

Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Akıl hastalığı nedeniyle açılacak boşanma davalarında, görevli mahkeme aile mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise davacı eşin, davalı eşin ya da tarafların son birlikte oturduğu yer mahkemesidir. Davanın doğru mahkemede açılması, sürecin hızlı ve hukuka uygun şekilde ilerlemesi açısından hayati önem taşır.

Yargıtay Kararları

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 05.03.2014 tarihli ve 2013/22120 E. 2014/4922 K.sayılı kararında:

“…Dosyaya alınan, tedavisiyle ilgili evraklarda, öz bakımının azaldığı, duygulanımının künt, dikkatinin azaldığı, iç görüsünün bulunmadığına ilişkin tespitler yer almaktadır. Davalının hastalığın geçmesine tıbben olanak bulunup bulunmadığı raporda belirtilmemiştir. Bu haliyle rapor hüküm kurmaya yeterli değildir. O halde, mahkemece davalının hastalığının geçmesine olanak bulunup bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporu ile tespiti, bunun sonucuna ve dosyada mevcut tedavi evraklarında tespit edilen bulgulara göre hastalığın ortak hayatı davacı eş için çekilmez hale getirip getirmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir…”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 22.02.2018 tarihli ve 2016/11732 E., 2018/2366 K. Sayılı ilamına göre:

“…Dava, davacı kadın vasisi tarafından akıl hastası olmayan eşe karşı açılan boşanma davası olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir (TMK m.165). Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere, akıl hastalığı hukuki sebebine dayalı boşanma davası, akıl hastası olmayan eş tarafından akıl hastası olan eşe karşı açılabilir.

Davacı kadının vasisinin davacı kadının akıl hastalığı nedeniyle boşanma talebinde bulunması hukuken mümkün değildir. Bu açıklamalar karşısında davacı kadının vasisinin Türk Medeni Kanunu’nun 165. maddesine dayalı olarak açtığı boşanma davasının reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 08.10.2019 tarihli ve 2019/6050 E. 2019/9757K. Sayılı ilamında:

“…Akıl hastası olan kadının hareketleri iradi olmadığından, kendisine kusur yüklenemez. Bu sebeple TMK m.166/1’e dayalı ‘‘Evlilik birliğinin temelinden sarsılması’’ hukuki sebebine dayanarak açılan davada, erkeğin vefatı sonrasında kadının kusurlu olduğunun tespitine yönelik karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir…”

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.02.2008 tarih ve 2008/2-131-152 sayılı kararına göre:

“… Davalı-davacı kadının akıl hastalığına dayalı boşanma davası bulunmamaktadır. Davacı-davalı kocanın akıl hastası olduğu ve kendisine vasi tayin edildiği sabittir. Akıl hastası olan davacıya kusur yüklenmesi mümkün olmadığına göre davalı-davacı kadının şiddetli geçimsizlik nedeniyle açmış olduğu davanın reddi gerekirken, davasının kabulü ile boşanmaya karar verilmesi doğru değil ise de bu yön temyiz edilmediğinden  bozma nedeni yapılmamış yanlışlığa işaret edilmekle yetinilmiştir….Hareketleri iradi olmayan kocaya kusur yüklenemeyeceğine göre TMK m. 174/1-2 koşulları oluşmamıştır. Davalı-davacı kadının maddi ve manevi tazminat isteminin reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 11.02.2014 tarih ve 2014/1478 E. 2014/2353 K. Sayılı ilamında:

“…Mahkemece, akıl hastalığı hukuki sebebine dayalı olarak boşanmaya karar verilmiştir. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, davalı kadın akıl hastalığı sebebiyle ayırt etme gücüne sahip olmadığından, fiillerinden sorumlu tutulamaz ve bunun sonucu olarak davalı kadına kusur atfedilemez. Ancak, toplanan delillerden; davalı kadına koca tarafından fiziksel şiddet uygulandığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre davalı kadın yararına Türk Medeni Kanununun 174/1-2. maddesi gereğince uygun miktarda maddi ve manevi tazminat takdiri gerekirken bu isteklerin reddi doğru görülmemiştir…”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.12.2017 Tarihli 2016/8798 E., 2017/14467 K. “Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen göz önünde bulundurulması zorunludur. Toplanan delillerden, davalı erkeğin ….. 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 27/06/2013 tarih ve 2012/613 esas, 2013/832 sayılı kararı ile akıl hastalığı sebebiyle kısıtlandığı, vasi olarak kızı …’in atandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda vasiye duruşma günü usulüne uygun olarak tebliğ edilip, bu suretle taraf teşkili sağlanmalı, göstermesi halinde delilleri toplanmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmelidir. Taraf teşkili sağlanmadan eksik hasım ve eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

Davacı kadının TMK’nun 166/1. maddesi uyarınca açtığı boşanma davasında tarafların ön inceleme duruşması sırasında TMK’nun 166/3. maddesi uyarınca boşanmalarını talep etmişler ve mahkemece tarafların TMK’nun 166/3. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verilmiştir. TMK’nun 166/3. maddesi gereğince tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verebilmek için hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi gerekir.

Oysa, davalının “Akıl hastalığı” sebebiyle Türk Medeni Kanunu’nun 405. maddesi gereğince kısıtlandığı, kendisine kızının “Vasi” olarak atandığı anlaşılmaktadır. Akıl hastalığından dolayı kısıtlanan kişi ayırt etme gücünden yoksun olup, tam ehliyetsizdir. Ayırt etme gücü bulunmayanların serbest iradesiyle beyanda bulunduklarından söz edilemez. Bu sebeple beyanları hukuki sonuç doğurmaz. Hal böyleyken tarafların TMK’nun 166/3. maddesi gereğince anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmesi de doğru olmayıp, açıklanan sebeplerle hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27.05.2014 tarih ve 2013/21590 E., 2014/11603 K. Sayılı kararına göre:

“…Davalı kadın hakkında değişik tarihlerde alınan sağlık kurul raporları arasındaki mevcut çelişki giderilmeden, eksik inceleme ile karar verilmiştir. Mahkemece vesayet dosyası, koca tarafından açılan birinci boşanma dava dosyası ve eldeki dava dosyası ile alınan tüm sağlık kurul raporları ile birlikte davalı kadının Adli Tıp Kuruluna sevkinin sağlanarak, davalıda akıl hastalığı veya zayıflığı bulunup bulunmadığı, var ise bunun evliliğinin devamına engel teşkil edecek derecede TMK m.165 kapsamında olup olmadığına dair Adli Tıp Kurumunun ilgili İhtisas Kurulundan rapor alınıp, sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 14.01.2013 tarihli ve 2012/13045 E., 2013/285 K.sayılı kararında:

“…Davacı kadının davası, TMK m.166/1-2’de düzenlenen evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma davasıdır… Yargılama sırasında davalı koca akıl hastalığı nedeniyle kısıtlanmış kendisine vasi atanmıştır. Vesayet dosyasında davalı koca hakkında düzenlenen sağlık kusurlu raporunda hastalığının sürekli olduğu rapor edilmiştir. Akıl hastası olan davalı kocanın davranışları iradi olmadığına göre, kusurlu olduğundan söz edilemez. Akıl hastalığına (TMK m.165) dayalı bir boşanma davası da bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, boşanma davasının reddine karar vermek gerekirken, kabulüne hükmedilmesi bozmayı gerektirmiştir…’’

Boşanma davanızda hak kaybına uğramamak için bir avukattan destek almanızı tavsiye ederiz.

Diğer yazılarımız için tıklayın…

Tel : 0 501 144 84 27

Av. Zeynep Ünal Murat