Bu makalemizde zina (aldatma) nedeniyle boşanma davası nedir; zinaya dayalı boşanma davası nasıl açılır; zina nedeniyle boşanma davasında tazminat, nafaka, mal paylaşımı, velayet nasıl belirlenir; zina nedeniyle boşanma davası süresi ne kadardır, şartlar ve süreç nasıldır gibi birçok soruyu cevaplandıracağız.
Zina Nedir?
Zina, evlilik birliği içinde eşlerden birinin, üçüncü bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesi durumunu ifade eder. Türk Medeni Kanunu’nda zina, boşanma sebeplerinden biri olarak kabul edilmektedir ve evlilik birliğinin temel yükümlülüklerinden biri olan sadakatin ihlali anlamına gelir. Bu nedenle zina, boşanma davası açılmasında özel ve mutlak bir sebep olarak değerlendirilir. Zina eylemi, evlilik birliği içerisindeki güven ve sadakat bağını ciddi şekilde zedeler ve bu durumun tespit edilmesi halinde, aldatan eş aleyhine boşanma davası açılabilir.
Zina, yalnızca fiziksel bir cinsel ilişki olarak tanımlanmakta olup, duygusal ilişkiler zina kapsamında değerlendirilmez. Bu tür bir ihlal, evlilik birliğini temelinden sarsan ve evlilikte güven duygusunu ortadan kaldıran bir durum olarak kabul edilir. Zina eylemi, evlilik birliği süresince meydana gelmiş olmalıdır ve bu durumun ispat edilmesi gerekmektedir.
Aldatma Nedir?
Aldatma, evli bir kişinin, eşine karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal ederek başka bir kişiyle duygusal veya fiziksel bir ilişki yaşaması anlamına gelir. Zina ise, aldatmanın bir alt kategorisi olarak değerlendirilir ve yalnızca fiziksel ilişkiyi ifade ederken, aldatma daha geniş kapsamlı bir terimdir ve duygusal ilişkileri de içine alabilir. Aldatma durumu, evlilik birliğinin temelden sarsılmasına ve tarafların birbirlerine olan güvenlerinin zedelenmesine yol açar.
Aldatma, boşanma davasında önemli bir delil olarak kullanılabilir, ancak boşanma sebebi olarak zina kadar kesin bir tanıma sahip değildir. Zina boşanma için özel ve mutlak bir sebep iken, aldatma daha geniş bir kapsamda değerlendirilebilir. Aldatma, taraflar arasında ciddi bir güvensizlik oluşturur ve evlilik birliğinin sürdürülmesini imkansız hale getirebilir.
Zina (Aldatma) Nedeniyle Boşanma Davası Nedir?
Zina (aldatma) nedeniyle boşanma davası, eşlerden birinin zina yapması durumunda diğer eşin bu sebebe dayanarak evlilik birliğini sona erdirmek amacıyla açtığı boşanma davasıdır. Türk Medeni Kanunu’nda zina, özel boşanma sebepleri arasında yer almaktadır ve mutlak bir boşanma sebebi olarak kabul edilir. Bu nedenle, zina yapan eş aleyhine açılacak boşanma davasında, davacı tarafın zinası ispat edebildiği durumda mahkeme boşanma kararı vermek zorundadır.
Zinaya dayalı boşanma davası, aldatan eşin evlilik birliğindeki sadakat yükümlülüğünü ihlal etmesi nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ve sürdürülmesinin artık mümkün olmadığı iddiasına dayanmaktadır. Bu tür davalarda davacı, zina eylemini ispatlamak zorundadır ve ispat yükü davacı tarafa aittir. Zina, evlilik birliğinin temel yükümlülüklerinden birinin ihlali olduğu için, bu davalarda mahkeme, genellikle boşanma kararını hızlı bir şekilde verir.
Zina Nedeniyle Boşanma Davası Nasıl Açılır?
Zina nedeniyle boşanma davası açabilmek için öncelikle zina eyleminin gerçekleştiğine dair yeterli delillerin toplanması gereklidir. Davacı taraf, aldatan eşin zina yaptığına dair delillerle birlikte Aile Mahkemesi’ne başvuruda bulunarak boşanma davası açar. Bu deliller arasında, fotoğraflar, mesajlaşmalar, tanık ifadeleri gibi unsurlar yer alabilir. Davacı taraf, zina olayının gerçekleştiğini mahkemeye somut delillerle kanıtlamak durumundadır.
Zinaya dayalı boşanma davası açabilmek için, zina eyleminin öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içinde dava açılması gereklidir. Aksi takdirde bu süre geçtikten sonra zina sebebiyle boşanma davası açma hakkı kaybolur. Ancak, zina olayının üzerinden beş yıl geçmesi durumunda da bu dava hakkı sona erer. Bu süreler, zina eyleminin zamanında yargıya taşınması ve tarafların haklarının korunması amacıyla düzenlenmiştir.
Davacı taraf, mahkemeye zina eylemini gösteren somut delillerle birlikte başvuruda bulunur ve bu süreçte dava dilekçesinde, zinanın evlilik birliğini temelinden sarstığı ve boşanma kararının verilmesi gerektiği belirtilir. Mahkeme, delilleri değerlendirerek zina eyleminin gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit eder ve boşanma kararı verir. Bu süreçte, davacı tarafın avukatının desteği büyük önem taşır, çünkü delillerin toplanması ve mahkemeye sunulması hukuki bilgi ve deneyim gerektirir.
Zina Nedeniyle Boşanma Davasının Şartları Nelerdir?
Zinaya dayalı boşanma davası açabilmek için bazı hukuki şartların sağlanması gereklidir. İlk olarak, zina eyleminin gerçekleşmiş olması gerekmektedir; bu eylemin yalnızca bir şüphe veya varsayıma dayanması boşanma davası açmak için yeterli değildir. Davacı taraf, zina eyleminin varlığını ispat edebilecek somut deliller sunmalıdır. Deliller, fotoğraf, video, mesajlaşma kayıtları veya tanık beyanları gibi çeşitli biçimlerde olabilir.
Zina nedeniyle boşanma davası açma hakkı, zina eyleminin öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içinde kullanılmalıdır. Eğer bu süre içinde dava açılmazsa, zinaya dayalı boşanma davası açma hakkı zamanaşımına uğrar. Aynı şekilde, zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmesi durumunda da bu dava hakkı sona erer. Bu süreler, hukuki düzenin sağlanması ve olayların taze delillerle yargıya taşınmasını sağlamak amacıyla belirlenmiştir.
Zinaya dayalı boşanma davası açılabilmesi için davacının, zina eylemini öğrendikten sonra bu durumu affetmemiş olması gerekmektedir. Eğer davacı taraf, zina yapan eşi affetmişse, artık zina nedeniyle boşanma davası açamaz. Bu nedenle, affetme durumu, dava hakkının kaybedilmesine yol açar. Affetme, açık bir şekilde olabileceği gibi, tarafların birlikte yaşamaya devam etmeleri gibi zımni bir davranışla da gerçekleşmiş sayılabilir.
Zinanın İspatı Nasıl Yapılır?
Zinanın ispatı, zina nedeniyle boşanma davasının kabul edilebilmesi için en kritik aşamalardan biridir. Davacı taraf, eşinin zina yaptığına dair somut ve güçlü deliller sunmak zorundadır. Bu deliller, mahkemede zinanın gerçekleşmiş olduğunu kanıtlayacak nitelikte olmalıdır. Zina, doğrudan bir cinsel ilişkiyi ifade ettiği için, bu durumu ispat etmek çoğunlukla zordur ve dolaylı delillerin kullanılması gerekebilir.
Zinanın ispatında en sık kullanılan deliller arasında tanık ifadeleri yer alır. Tanıklar, aldatan eşin zina yaptığına dair gözlemlerini veya bilgi sahibi oldukları olayları mahkemeye aktarırlar. Bu tanıklar, zina olayını bizzat gözlemlemiş kişiler olabileceği gibi, zina eyleminin dolaylı kanıtlarına vakıf olan kişiler de olabilir. Bunun dışında, fotoğraflar, videolar, telefon mesajları, e-posta yazışmaları gibi deliller de zinanın ispatı için kullanılabilir. Örneğin, otel kayıtları, eşlerin üçüncü kişilerle gizlice buluştuğunu kanıtlayan belgeler veya mesajlaşmalar gibi deliller, zinanın varlığını ortaya koyabilir.
Zina nedeniyle boşanma davalarında, özel dedektif raporları da bazen delil olarak kullanılabilmektedir. Özel dedektifler, aldatan eşin hareketlerini takip ederek, zinaya dair somut deliller toplayabilirler. Ancak, özel dedektifler tarafından toplanan delillerin hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş olması gerekmektedir; aksi takdirde bu deliller mahkeme tarafından geçerli sayılmayabilir. Mahkeme, zina eyleminin gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirirken, delillerin hukuka uygun olarak elde edilmiş olmasına dikkat eder ve bu kriteri karşılamayan delilleri reddedebilir.
Zinanın ispatında önemli olan bir diğer husus da, delillerin kesinlik taşıması ve sadece şüpheye dayanmamasıdır. Zina, boşanma davasında özel ve mutlak bir boşanma sebebi olduğu için, mahkeme bu eylemin gerçekleşmiş olduğunu kesin delillerle görmek isteyecektir. Şüpheye dayalı deliller veya varsayımlar, zinanın ispatı için yeterli kabul edilmez. Bu nedenle, zina nedeniyle boşanma davası açacak olan tarafın, delilleri dikkatle toplaması ve bu delilleri mahkemeye etkili bir şekilde sunması gereklidir.
Zina (Aldatma) Nedeniyle Boşanma Davasında Nafaka Nasıl Belirlenir?
Zina nedeniyle boşanma davasında nafaka, özellikle davacı tarafın ekonomik durumu dikkate alınarak belirlenir. Boşanma davalarında, davacı tarafın yaşam standardını sürdürebilmesi ve mağdur olmaması için mahkeme nafakaya hükmedebilir. Nafaka belirlenirken tarafların gelir durumu, yaşam standartları, maddi ihtiyaçları ve kusur oranları dikkate alınır. Zina eylemi nedeniyle boşanma davasında, aldatan tarafın nafaka yükümlülüğü altına girip girmeyeceği mahkemenin takdirine bağlıdır.
Davacı eş, zina nedeniyle evlilik birliğinin bozulmasından dolayı maddi olarak mağdur durumda kalmışsa, bu durumda mahkeme tarafından tedbir nafakası ya da yoksulluk nafakası bağlanabilir. Yoksulluk nafakası, boşanma nedeniyle ekonomik durumu kötüleşen ve yoksulluk içine düşen tarafa, diğer eşin ödeme gücüne göre verilir. Zina sebebiyle boşanma davasında, mahkeme bu nafakayı belirlerken, zina yapan tarafın ekonomik durumu ve davacının ihtiyaçları göz önünde bulundurulur.
Zinaya dayalı boşanma davasında, kusurlu olan eş nafaka talebinde bulunamaz. Yani, zina yaparak evlilik birliğini bozan taraf, boşanma sonrasında diğer eşten yoksulluk nafakası talep etme hakkına sahip değildir. Bu durum, Türk Medeni Kanunu’nda açıkça belirtilmiştir ve aldatan eşin nafaka talebinde bulunması hukuken mümkün değildir. Bu nedenle, zina nedeniyle boşanma davasında nafaka belirlenirken, davacının ekonomik durumu ve ihtiyaçları dikkate alınarak, aldatan tarafa nafaka bağlanmaz.
Zina (Aldatma) Nedeniyle Boşanma Davasında Çocuğun Velayeti Kime Verilir?
Zina nedeniyle boşanma davalarında çocuğun velayeti, mahkeme tarafından çocuğun üstün yararı gözetilerek karara bağlanır. Çocuğun velayeti konusunda karar verirken mahkeme, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimi için hangi ebeveynle kalmasının daha uygun olacağını değerlendirir. Zina eylemi, ebeveynin velayet hakkını doğrudan etkilemez; ancak çocuğun gelişimini olumsuz etkileyebilecek bir durum söz konusuysa, bu durum mahkeme tarafından dikkate alınır.
Velayet kararı verilirken mahkeme, çocuğun hangi ebeveynle daha sağlıklı bir ortamda büyüyeceğini ve hangi ebeveynin çocuğun bakım, eğitim ve diğer ihtiyaçlarını daha iyi karşılayabileceğini değerlendirir. Zina nedeniyle boşanma davasında, zina yapan ebeveynin velayet hakkı konusunda mahkeme, bu ebeveynin çocuğun bakımını etkileyip etkilemediğini ve çocuğun gelişimine zarar verip vermediğini dikkate alır. Eğer zina eylemi çocuğun psikolojik sağlığını olumsuz etkileyecek bir durum oluşturuyorsa, mahkeme çocuğun velayetini diğer ebeveyne verebilir.
Mahkeme, çocuğun velayeti konusunda karar verirken çocuğun yaşı, ihtiyaçları ve ebeveynlerin yaşam koşulları gibi faktörleri de dikkate alır. Özellikle küçük yaşlardaki çocukların anne bakımına olan ihtiyaçları göz önünde bulundurularak velayet genellikle anneye verilir. Ancak, anne zina nedeniyle çocuğun psikolojik veya fizyolojik sağlığını tehdit eden bir yaşam tarzı içindeyse, mahkeme bu durumda velayeti babaya verebilir. Velayet konusunda nihai karar, çocuğun üstün yararını gözeten ve onun en iyi şekilde büyüyüp gelişmesine olanak tanıyan bir çözüm sağlamak amacıyla verilir.
Zina (Aldatma) Sebebiyle Boşanmada Mal Paylaşımı Nasıl Yapılır?
Zina sebebiyle boşanma davasında mal paylaşımı, Türk Medeni Kanunu’nun mal rejimi hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilir. Evlilik süresince edinilmiş malların nasıl bölüşüleceği, evlilik boyunca taraflar arasında geçerli olan mal rejimine bağlıdır. Türkiye’de yasal olarak geçerli olan ve en sık uygulanan mal rejimi, edinilmiş mallara katılma rejimidir. Bu rejim, evlilik süresince edinilmiş olan tüm malların eşit şekilde paylaştırılmasını öngörür.
Zina nedeniyle boşanma davasında, aldatan eşin kusurlu olması mal paylaşımını doğrudan etkilemez. Mal paylaşımı yapılırken, tarafların evlilik süresince birlikte elde ettikleri mal varlıkları tespit edilir ve bu varlıkların değeri belirlenir. Ardından, edinilmiş mallar eşit şekilde bölüştürülür. Ancak, mal paylaşımı yapılırken kişisel mallar bu paylaşımın dışında tutulur. Kişisel mallar, evlilik öncesinde sahip olunan veya miras ya da bağış yoluyla elde edilen malları kapsar ve bu mallar paylaşılmaya konu edilmez.
Zina nedeniyle boşanma davasında mal paylaşımı yapılırken, taraflardan birinin diğerine zarar vermek amacıyla mal varlığını gizlediği veya sattığı tespit edilirse, bu durum mahkeme tarafından dikkate alınabilir. Mahkeme, bu tür kötü niyetli davranışların önüne geçmek amacıyla aldatan eşin mal paylaşımındaki haklarını sınırlayabilir veya zarar gören tarafa ek bir hak tanıyabilir. Mal paylaşımı sürecinde tarafların avukatları ve bilirkişi raporları, malların değerlemesi ve paylaşımın adil bir şekilde gerçekleştirilmesi açısından büyük önem taşır.
Zina Nedeniyle Boşanma Davasında Tazminat Nasıl Belirlenir?
Zina nedeniyle boşanma davasında maddi ve manevi tazminat, aldatan eşin kusuru nedeniyle zarar gören davacı tarafa ödenmesi gereken bedellerdir. Maddi tazminat, zina eylemi nedeniyle davacının uğradığı ekonomik kayıpları telafi etmek amacıyla belirlenir. Bu kayıplar, davacının boşanma sonrasında yaşadığı maddi zorluklar veya evlilik süresince yapılan katkıların boşa gitmesi gibi durumları içerebilir. Mahkeme, maddi tazminat miktarını belirlerken tarafların ekonomik durumu, maddi zararın boyutu ve tarafların evlilik süresince sağladığı katkıları dikkate alır.
Manevi tazminat ise, zina nedeniyle davacının yaşadığı duygusal yıkım ve manevi zararların telafi edilmesi amacıyla hükmedilen bir bedeldir. Zina eylemi, evlilik birliğinde ciddi bir güven kaybına ve duygusal travmalara yol açabilir. Mahkeme, davacının yaşadığı bu duygusal zararları göz önünde bulundurarak manevi tazminat miktarını belirler. Manevi tazminatın amacı, davacının yaşadığı acı ve üzüntünün bir nebze de olsa telafi edilmesidir.
Zina nedeniyle boşanma davasında tazminat miktarlarının belirlenmesinde, aldatan eşin kusur oranı ve zina eyleminin davacı üzerinde yarattığı etkiler büyük önem taşır. Eğer zina eylemi, davacının toplum içindeki itibarını zedelemiş veya psikolojik sağlığını olumsuz etkilemişse, mahkeme bu durumu göz önünde bulundurarak manevi tazminat miktarını artırabilir. Tazminat taleplerinin mahkemeye sunulması ve bu taleplerin hukuki gerekçelerle desteklenmesi, davacının avukatının görevidir ve bu süreçte deneyimli bir avukatın desteği, davacının haklarını koruması açısından önemlidir.
Zina (Aldatma) Nedeniyle Boşanma Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme Hangisidir?
Zina nedeniyle boşanma davasında görevli mahkeme, Aile Mahkemesidir. Aile Mahkemeleri, aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıkları çözmek üzere uzmanlaşmış mahkemelerdir ve zina gibi özel boşanma sebeplerine dayalı davalara bakmakla yetkilidir. Eğer Aile Mahkemesi bulunmayan bir yerde dava açılması gerekiyorsa, bu durumda Asliye Hukuk Mahkemesi, Aile Mahkemesi sıfatıyla davaya bakar ve bu süreçte aile hukukunun gerektirdiği tüm hukuki esasları uygular.
Yetkili mahkeme ise, taraflardan birinin yerleşim yeri mahkemesi ya da davadan önce son altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir. Bu kapsamda, davacı taraf, kendi yerleşim yerindeki Aile Mahkemesi’nde veya davalı eşin yerleşim yerindeki Aile Mahkemesi’nde dava açabilir. Yetkili mahkemenin belirlenmesinde tarafların yerleşim yerleri büyük önem taşır, çünkü bu durum dava sürecinin taraflar açısından daha kolay ve erişilebilir olmasını sağlar.
Zinaya dayalı boşanma davası açılırken görevli ve yetkili mahkemeye başvurmak, hukuki sürecin doğru ilerlemesi açısından önemlidir. Yanlış mahkemeye yapılan başvurular, davanın reddedilmesine veya sürecin uzamasına neden olabilir. Bu nedenle, zina nedeniyle boşanma davası açacak olan tarafların hukuki süreç hakkında detaylı bilgi sahibi olması veya bu süreçte bir avukatla çalışması önemlidir. Mahkeme seçimi, davanın hızlı ve etkili bir şekilde sonuçlanmasını sağlamak adına belirleyici bir faktördür.
Zina Nedeniyle Boşanma Davası Süresi
Zina nedeniyle boşanma davası süresi, davanın seyrine ve tarafların tutumuna bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Zina, mutlak bir boşanma sebebi olduğundan, bu tür davalar genellikle diğer boşanma davalarına göre daha kısa sürede sonuçlanabilir. Ancak, davanın süresi, tarafların sunduğu delillerin niteliğine, tanıkların dinlenme sürecine ve mahkemenin yoğunluğuna bağlı olarak değişebilir.
Zina nedeniyle boşanma davalarında, eğer taraflar arasında deliller konusunda bir anlaşmazlık yoksa ve zina eylemi kesin delillerle ispatlanabiliyorsa, dava daha hızlı bir şekilde sonuçlanır. Bu durumda dava, birkaç duruşma içinde tamamlanabilir ve boşanma kararı verilebilir. Ancak, zina eyleminin ispatı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık varsa ve delillerin değerlendirilmesi uzun sürüyorsa, bu durumda davanın süresi uzayabilir. Bu tür durumlarda, mahkeme tanık dinleyebilir, bilirkişi raporlarına başvurabilir ve bu da davanın uzamasına neden olabilir.
Zina nedeniyle açılan boşanma davalarının süresi, ortalama olarak 6 ay ile 1 yıl arasında değişebilir. Ancak, mahkemelerin iş yükü, tarafların delil sunma süreci ve diğer faktörler, bu süreyi uzatabilir. Boşanma davasının süresini etkileyen bir diğer unsur da tarafların mahkemeye sundukları delillerin geçerliliği ve niteliğidir. Zinanın ispatı konusunda güçlü ve somut deliller sunulursa, mahkeme daha hızlı bir karar verebilir. Bu nedenle, zina nedeniyle boşanma davası açacak olan tarafların, delillerini dikkatli bir şekilde toplaması ve bu süreci hızlandırmak adına bir avukatla çalışması önerilir.
Eşcinsel İlişki Zina Mıdır?
Türk Medeni Kanunu’na göre zina, eşlerden birinin karşı cinsten bir kişiyle evlilik dışı cinsel ilişkiye girmesi durumunu ifade eder ve bu nedenle özel ve mutlak bir boşanma sebebidir. Ancak, eşcinsel ilişkilerin zina olarak kabul edilip edilmeyeceği Türk hukukunda açıkça düzenlenmemiştir. Bu konuda Türk Yargıtay kararları ve doktrindeki görüşlere dayanarak değerlendirme yapmak gereklidir.
Yargıtay, zina kavramını genellikle “karşı cinsten bir kişiyle cinsel ilişki” olarak tanımlamıştır. Bu tanım çerçevesinde, zina nedeniyle boşanma davasının açılabilmesi için cinsel ilişkinin karşı cinsten biriyle gerçekleşmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle, Yargıtay’ın genel yaklaşımına göre, eşcinsel bir ilişki zina kapsamına girmemektedir.
Ancak, eşcinsel bir ilişki yine de evlilik birliğine sadakatin ihlali olarak kabul edilebilir ve “evlilik birliğinin temelden sarsılması” veya “sadakat yükümlülüğünün ihlali” gibi genel boşanma sebeplerine dayanarak boşanma davası açılabilir. Bu durumda, eşcinsel ilişki, zina olarak değerlendirilmese bile, boşanma sebebi olarak mahkemeye sunulabilir ve mahkeme bu durumu değerlendirmeye alabilir. Bu tür bir durumda davacı taraf, evlilik birliğinin sürdürülmesini imkansız hale getiren bu durumu “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” gerekçesiyle boşanma talebinde bulunabilir.
Aldatan Eş Affedilirse Ne Olur?
Aldatan eşin affedilmesi, zina nedeniyle boşanma davası açma hakkının kaybedilmesine yol açar. Türk Medeni Kanunu’na göre, zina eylemini öğrendikten sonra aldatan eşi affeden taraf, bu sebebe dayalı olarak boşanma davası açamaz. Affetme, açık bir beyanla olabileceği gibi, zımni olarak da gerçekleşebilir. Örneğin, zina olayının öğrenilmesinden sonra tarafların birlikte yaşamaya devam etmesi ve evlilik birliğini sürdürmeye yönelik davranışlar sergilemesi, affetme olarak kabul edilir.
Affetme, evlilik birliğinin devam ettirilmesi amacıyla yapılan bir davranış olup, bu davranışın ardından zina nedeniyle boşanma davası açılması hukuken mümkün değildir. Affetmenin gerçekleşmiş sayılması için, davacı tarafın zina olayını bilerek ve isteyerek aldatan eşle evliliğini sürdürmesi gereklidir. Bu durumda, davacı taraf zina nedeniyle boşanma talebinde bulunamaz ve bu sebebe dayalı olarak açılmış bir dava varsa mahkeme tarafından reddedilir.
Affetme durumu, zina nedeniyle boşanma davası açma hakkının kaybedilmesine neden olurken, diğer boşanma sebeplerine dayalı olarak dava açılmasına engel değildir. Yani, davacı taraf, zina eylemini affetmiş olsa bile, evlilik birliğinin temelden sarsıldığı veya diğer boşanma sebeplerinin var olduğu gerekçesiyle boşanma davası açabilir. Bu nedenle, affetme yalnızca zina nedeniyle boşanma davasını engeller, diğer boşanma sebeplerine dayalı davalar açılabilir.
Aldatılan Eş Tazminat Talep Edebilir mi?
Zina nedeniyle boşanma davasında aldatılan eş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilir. Zina, evlilik birliğinin temel yükümlülüklerinden biri olan sadakatin ihlali anlamına geldiği için, bu durum davacı eşin hem maddi hem de manevi zarara uğramasına yol açabilir. Bu zararların telafisi amacıyla davacı taraf, aldatan eşten tazminat talep edebilir ve mahkeme, bu tazminat taleplerini değerlendirerek uygun gördüğü miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedebilir.
Maddi tazminat, evlilik birliğinin sona ermesi nedeniyle aldatılan eşin yaşadığı ekonomik kayıpları telafi etmeye yöneliktir. Örneğin, davacı taraf evlilik süresince evin geçimine önemli ölçüde katkı sağlamış ve bu süreçte maddi kayıplar yaşamışsa, bu durumda mahkeme aldatan eşten maddi tazminat ödenmesine karar verebilir. Manevi tazminat ise, aldatılan eşin yaşadığı duygusal yıkım ve manevi zararların telafisi amacıyla ödenir. Zina, evlilik birliğindeki güveni temelinden sarsar ve bu durum davacı tarafın psikolojik sağlığını olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, mahkeme manevi tazminat talebini de değerlendirerek uygun gördüğü miktarda tazminata hükmedebilir.
Maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilmek için, aldatılan eşin zina olayını ispatlaması gereklidir. Mahkeme, tazminat miktarını belirlerken tarafların ekonomik durumunu, aldatan eşin kusur oranını ve davacının yaşadığı zararların boyutunu dikkate alır. Tazminat miktarı, aldatan eşin ödeme gücü ve davacının ekonomik ihtiyaçları göz önünde bulundurularak belirlenir. Bu nedenle, tazminat taleplerinin mahkemeye etkili bir şekilde sunulması ve bu sürecin hukuki olarak doğru yönetilmesi büyük önem taşır.
Aldatılan Eş Üçüncü Kişiye Karşı Tazminat Talep Edebilir mi?
Türk hukuk sisteminde, aldatılan eşin, zina eylemine dahil olan üçüncü kişiye karşı tazminat talep etmesi mümkün değildir. Boşanma davalarında tazminat talepleri, genellikle aldatan eşe yöneltilir ve üçüncü kişi bu tür tazminat taleplerinin muhatabı olmaz. Zina nedeniyle boşanma davalarında, üçüncü kişiyle ilgili herhangi bir tazminat talebi veya hukuki yaptırım söz konusu değildir, çünkü Türk Medeni Kanunu bu konuda herhangi bir düzenleme içermemektedir.
Aldatılan eş, manevi olarak zarar görmüş olsa bile, üçüncü kişiye karşı bu zararın telafisi amacıyla tazminat talep edemez. Bu durum, Türk hukuk sisteminde evlilik birliğinin yalnızca eşler arasında olan bir ilişki olarak değerlendirilmesi ve üçüncü kişilerin bu birliğin hukuki sonuçlarından sorumlu tutulmaması prensibine dayanmaktadır. Bu nedenle, zina eylemine katılan üçüncü kişiye karşı açılacak bir tazminat davası, Türk Medeni Kanunu’nda yer almaz ve hukuken geçerli değildir.
Yargıtay Kararları
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/20095 Karar sayılı ilamında:
“…Mahkemece davalı-davacı kadının zina (aldatma) fiilinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davacı-davalı erkeğin zina (TMK.md.161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalı-davacı kadının, 05.12.2010 günü ortak konuta bir erkeği aldığı, aynı gece saat 22.00’de evde bu kişiyle birlikte yakalandığı, bu şahsın tuvalette gizlenmiş halde bulunduğu, bu olay öncesinde de bu şahısla muhtelif tarihlerde çok sayıda görüşmesinin olduğu, bu kişinin 05.12.2010 tarihli kolluk ifadesinde, davalı-davacı kadın ile evlenmeyi düşündüğünü, daha öncede evine bir kez gittiğini, seviştiklerini ancak cinsel ilişkiye girmediklerini beyan ettiği anlaşılmaktadır. Kadının, yalnızken geceleyin bir başka erkeği ortak konuta alması, zinanın varlığına delalet eder. Bu bakımdan zina kanıtlanmıştır. Tarafların zina – aldatma- (TMK m. 161) sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davacı-davalı erkeğin zina (TMK. md. 161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…”
* * * * * * *
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2020/6056 E., 2021/222 K. sayılı ilamında:
“… a- Zina (TMK m. 161) hukuksal sebebine dayanan boşanma davalarında yasada öngörülen altı aylık hak düşürücü süre, süre gelen eylemlerde, son eylemin bittiği tarihten itibaren başlar. Davalı-karşı davacı kadın, her ne kadar erkeğin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışını 2012 yılının Haziran ayında öğrenmiş olsa da davacı-karşı davalı erkeğin bir başka kadınla birlikte yaşamasının devamlılık arz ettiği ve bu birliktelikten 2014 doğumlu çocuğu olduğu, tanık beyanları ve davalının nüfus kaydı içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda, zina için öngörülen altı aylık sürenin son eylem tarihinden başlayacağı düşünülmeden, olayın tek eylem gibi değerlendirilip, zina (TMK m. 161) hukuki sebebine dayanan boşanma davasının kabulü koşulları oluşmuş olmasına rağmen, hak düşürücü sürenin 2012 yılından itibaren başlayacağının kabulü ve bu nedenle davanın hak düşürücü süreden reddedilmesi doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir…”
* * * * * * *
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2017/2771 Karar sayılı kararına göre:
“…Davacı kadın evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166) ve zina (aldatma) (TMK m.161) hukuksal sebeplerine dayalı olarak boşanma talep etmiş, mahkemece tarafların zina sebebiyle boşanmalarına karar verilmiş ise de; tarafların barıştıkları 2013 yılı Ağustos ayından davanın açıldığı 16/02/2015 tarihine kadar davalı erkeğin aldatma fiilini gerçekleştirdiği toplanan delillerle kanıtlanamadığından davanın reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…”
* * * * * * *
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2016/24076 E., 2018/10959 K. sayılı kararında:
“… Zina sebebine dayalı olarak boşanmaya karar verilebilmesi için öncelikle; davalı eşin başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesinin veya cinsel ilişkinin gerçekleştirildiğine pek muhtemel bakılan bir durum içine girdiğinin kanıtlanması gereklidir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerle; davalı erkeğin dava açılmadan önce başka bir kadınla birlikte birden fazla kez farklı otellerde tatil yaptıkları ve o kadınla birlikte aynı odada birlikte çekilmiş müstehcen fotoğraflarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu hale göre Türk Medeni Kanunu’nun 161’nci maddesinde yer alan boşanma sebebi gerçekleşmiştir. O halde; davacı kadının zina hukuksal sebebine dayalı (TMK m. 161) boşanma davasının kabul edilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir…”
* * * * * * *
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2016/1282 E. , 2017/7819 K. Sayılı ilamına göre:
“…Zina olayının mevcut sayılabilmesi için en önemli koşul, “cinsel ilişkinin” varlığının kesin veya güçlü karineyle kanıtlanmış olmasıdır. Davalı kadının bir başka erkekle cinsel ilişkiye girdiği kesin veya güçlü karineyle kanıtlanmış değildir. Davalı kadının bir başka erkekle telefonda konuştuğu anlaşılmakla beraber, evlilik sırasında, bir başka erkekle cinsel birleşmenin gerçekleştiği dosya kapsamı ve tanık beyanlarından anlaşılamamaktadır. Bu nedenle davalı kadının bu davranışları zina değil, “güven sarsıcı davranış” niteliğinde olup; Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi gereğince boşanmayı gerektiren kusurlu davranıştır. Bu durumda, zina hukuki sebebine dayanılarak açılmış boşanma davasının reddi gerekir…”
* * * * * * *
Boşanma davanızda hak kaybına uğramamak için bir avukattan destek almanızı tavsiye ederiz.