Terk Nedeniyle Boşanma Davası: Şartlar ve Süreler

Bu makalemizde terk nedeniyle boşanma davası nedir, terk nedeniyle boşanma davası şartları nelerdir, bu davada görevli ve yetkili mahkeme hangisidir, terk nedeniyle boşanma davasında ihtar şartı nedir, terk nedeniyle boşanma davası nasıl açılır, terk nedeniyle boşanma davasında süreler nasıl hesaplanır gibi birçok soruyu cevaplandıracağız.

Terk Nedir?

Terk, Türk Medeni Kanunu’na göre eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla ortak konutu terk etmesi ya da haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmemesi halidir.

Basit bir ifadeyle terk, evli bir kişinin eşini yalnız bırakacak şekilde evi terk etmesi ve uzun süre geri dönmemesidir. Terk sayılan bazı durumlar şunlardır:

  • Eşin kendi isteğiyle ortak konutu terk etmesi,
  • Haklı bir neden yokken evine dönmemesi,
  • Eşi evden zorla gönderen ya da dönmesini engelleyen kişinin hukuken terk etmiş sayılması.

Terk olgusu, boşanma sebebi sayılabilmesi için bazı şartları taşımalıdır. Bunlar arasında kesintisiz 6 aylık bir ayrılık süresi, noter veya mahkeme aracılığıyla çekilmiş bir ihtar ve ihtardan sonra en az 2 ay içinde dönülmemesi gibi koşullar vardır.

Terk Nedeniyle Boşanma Davası Nedir?

Terk nedeniyle boşanma, Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesinde özel bir boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir. Bu boşanma nedeni “mutlak” niteliktedir, yani kanunda öngörülen şartlar gerçekleştiğinde hakim evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığını veya tarafların kusur durumunu ayrıca değerlendirmeksizin boşanmaya karar verir. Eşlerden birinin evlilikten doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla ortak konutu terk etmesi veya haklı bir sebep olmadan eve dönmemesi durumunda ve bu ayrılığın kanunda belirtilen süreyi aşması halinde, terk edilen eş bu özel sebebe dayanarak boşanma davası açabilir.

Ayrıca, diğer eşi evden ayrılmaya zorlayan veya eve dönmesine engel olan taraf da hukuken “terk etmiş” sayılır. Dolayısıyla terk nedeniyle boşanma davası, iki aşamalı teknik bir süreç gerektirir: Önce terk eden eşe noter ya da mahkeme aracılığıyla “eve dön” ihtarı gönderilir, eğer bu ihtar sonuçsuz kalırsa boşanma davası açılabilir. Aşağıda terk nedeniyle boşanmanın hukuki dayanakları, dava şartları, süreci, tarafların hak ve yükümlülükleri ile Yargıtay kararları ışığında uygulamanın detayları ele alınmıştır.

Terk Nedeniyle Boşanmanın Hukuki Dayanağı

Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesi, terk olgusuna dayanarak boşanma imkânını düzenlemektedir. Kanun hükmüne göre eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk eder veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmezse ve bu ayrılık kesintisiz en az altı ay sürmüş olup halen devam ediyorsa, üstelik terk edilen eşin talebi üzerine hakim veya noter tarafından yapılan ihtar da sonuçsuz kalmışsa, terk edilen eş boşanma davası.

Aynı madde uyarınca diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı sebep olmadan eve dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Bu yasal düzenleme, terk olgusunu özel bir boşanma sebebi olarak sınırlı şekilde tanımlamıştır. Dolayısıyla terk nedeniyle boşanma davası açacak eş, kanundaki şartların tamamını yerine getirmekle yükümlüdür. Aksi takdirde, özel sebebe dayalı boşanma gerçekleşmeyecektir.

Kimler Terk Nedeniyle Boşanma Davası Açabilir?

Terk nedeniyle boşanma davası, yalnızca terk edilen eş tarafından açılabilir. Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesine göre, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla evi terk eden veya haklı bir sebep olmaksızın eve dönmeyen eş, bu gerekçeye dayanarak boşanma talebinde bulunamaz.

Terk fiilini gerçekleştiren taraf, yani evi terk eden, eşini evden çıkmaya zorlayan veya eve dönmesine engel olan kişi hukuken terk eden sayılır ve dava açma hakkı bulunmaz. Çünkü bu özel boşanma sebebi, terk edilen eşin mağduriyetini gidermeye yönelik bir düzenlemedir.

Yargıtay içtihatlarında da açıkça belirtildiği üzere, eşini evden kovan, şiddet uygulayan veya eve dönmesine mani olan kişi, bu davranışıyla terk eylemini gerçekleştirmiş kabul edilir ve terk nedeniyle boşanma davası açamaz. Dava hakkı yalnızca terk edilen, yani ortak hayatı sürdürmek isteyen ama eşinin fiiliyle buna engel olunan tarafa tanınmıştır.

Terk Nedeniyle Boşanma Davası Şartları

Türk Medeni Kanunu madde 164’de belirtilen terk nedeniyle boşanma davası şartları, Yargıtay kararlarıyla da somutlaşmıştır. Bu şartlar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

  • Eşlerden birinin ortak konutu terk etmesi, yani evlilik birliği içinde fiilen ayrı yaşamaya başlaması gerekir.
  • Terk eden eşin haklı bir nedeni olmamalıdır; terk, evlilik yükümlülüklerinden kaçmak amacıyla ve kusurlu şekilde gerçekleşmelidir.
  • Ayrılık süresinin kesintisiz en az 6 ay olması zorunludur.
  • Terk eden eşe hakim veya noter aracılığıyla bir ihtar (eve dön çağrısı) gönderilmiş olması gerekir.
  • İhtarın usulüne uygun ve samimi olması, ayrıca terk edilen eşin davet ettiği ortak konutun birlikte yaşamaya elverişli olması gerekir.
  • İhtarın tebliğinden sonra en az 2 ay geçmesine rağmen terk eden eşin eve dönmemiş olması gerekir.

Yukarıdaki şartlar gerçekleştiğinde, terk edilen eş Aile Mahkemesi’nde terk nedeniyle boşanma davası açma hakkına sahiptir. Şimdi bu koşulları tek tek inceleyelim.

1. Ortak Konutun Terk Edilmesi (Gerçek ve Yapıntı Terk)

Boşanma davasına konu olabilmesi için öncelikle eşlerden birinin ortak konutu terk etmesi gerekir. Evlilik birliğinin temel yükümlülüklerinden biri eşlerin birlikte yaşamasıdır; bu sebeple eşin kendi iradesiyle evi terk edip geri dönmemesi boşanma sebebi sayılır. Gerçek terk, eşin haklı bir sebep olmaksızın ortak yaşamdan fiziken ayrılmasıdır. Örneğin, kocanın hiçbir haklı gerekçe olmadan evi terk etmesi gerçek terk kapsamındadır. Burada önemli olan ayrılığın fiilen gerçekleşmesidir; evde birlikte yaşayıp yalnızca aynı odada kalmamak, konuşmamak gibi durumlar hukuken “terk” sayılmaz.

Diğer yandan kanun, “yapıntı terk” denilen durumu da terk kapsamında değerlendirmektedir. Yapıntı terk, evde kalan eşin diğer eşe evden ayrılmaktan başka çare bırakmamasıdır. Kanuna göre “diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı sebep olmadan eve dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır”. Örneğin eşini evden kovan, şiddet uygulayarak evde kalmasını imkânsız hale getiren taraf, fiilen evde kalmaya devam etse bile hukuken terk fiilini gerçekleştirmiş sayılır. Bu durumda evi terk etmek zorunda kalan eş, terk nedeniyle boşanma davası açabilir; zira terk fiilinin sorumlusu evde kalan ve zorlayan eştir. Nitekim Yargıtay, eşine fiziksel şiddet uygulayarak onu evden ayrılmaya mecbur bırakan kocanın, terk hukuki sebebine dayalı boşanma davası açamayacağına karar vermiştir.

Sonuç olarak, bir eşin ortak konutu tek taraflı iradesiyle terk etmesi ve ortak hayatın fiilen son bulması terk nedeniyle boşanmanın ilk şartıdır. Ancak aşağıda değinilen haklı nedenler mevcutsa veya ayrılık karşı tarafın zorlamasıyla gerçekleşmişse, söz konusu ayrılık hukuken “terk” sayılmaz.

2. Terk Eden Eşin Haklı Bir Sebebinin Bulunmaması (Kusur Şartı)

Terk nedeniyle boşanma davasının kusura dayalı bir özel sebep olduğunu belirtmek gerekir. Davanın başarılı olabilmesi için evi terk eden eşin haklı bir sebebe dayanmıyor olması, yani terk fiilinde kusurlu bulunması şarttır. Eğer evi terk eden eş, ortak hayatı terk etmeyi gerektiren geçerli bir nedene sahipse, bu durumda terk olgusu hukuken gerçekleşmemiş kabul edilir. Kanun koyucu, eşlerin haklı sebeple ayrı yaşadığı hallerde terk nedeniyle boşanma yolunu kapatmıştır.

Haklı nedenlere örnekler: Eşin şiddet, tehdit veya psikolojik baskı görmesi nedeniyle evi terk etmesi haklı sebep sayılır; bu durumda evden ayrılan eş kusurlu değildir ve terk nedeniyle boşanma sebebi oluşmaz. Yine eşlerden birinin iş, eğitim, sağlık veya ailevi zorunluluklar nedeniyle geçici olarak başka bir yerde yaşaması da haklı nedendir ve bu durum terk kapsamında değerlendirilmez. Örneğin kocanın askerlik görevi için veya iş sebebiyle geçici süre şehir dışında bulunması terk olarak yorumlanmaz. Benzer şekilde, eşinin canına kast etmesi, eşe ağır derecede kötü muamele veya hayati tehlike oluşturması, bulaşıcı hastalık bulaştırması gibi durumlar da diğer eşe ayrı yaşama hakkı verir. Bu hallerde evi terk eden eş değil, bu davranışlarıyla ortak hayatı çekilmez kılan diğer eş kusurlu kabul edilir. Nitekim kanun da bu gibi haklı sebepler varken evi terk eden tarafa karşı terk nedeniyle boşanma davası açılamayacağını öngörmektedir.

Bir diğer önemli nokta, eşlerin rızasıyla geçici ayrılık durumudur. Taraflar ortak kararla bir süre ayrı yaşamayı kararlaştırmış veya mahkemeden ayrılık kararı almışlarsa, bu durum da terk sayılmaz. Örneğin eşlerin birlikte mahkemeye başvurarak 1 yıl süreyle ayrılık kararı almaları halinde veya fiilen anlaşarak bir süre ayrı yaşamaları halinde, terk nedeniyle boşanma şartı oluşmaz. Mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı varken, bu süre içinde terk sebebine dayanarak boşanma davası açılamaz.

Özetle, terk olgusunun kabulü için ayrılığın haklı bir gerekçeye dayanmaması gerekir. Eş, evlilik birliğinin yükümlülüklerinden kaçmak amacıyla evi terk etmiş olmalıdır. Haklı bir neden varsa veya ayrılık diğer eşin rızası/zorlaması sonucu gerçekleşmişse, terk nedeniyle boşanma davası reddedilecektir. Nitekim Yargıtay kararları, terk eden eşin makul ve geçerli bir mazereti olduğunu ortaya koyduğu durumlarda davanın kabul edilmeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır.

3. Ayrılığın Kesintisiz En Az 6 Ay Sürmesi

Terk nedeniyle boşanmada aranan bir diğer koşul, eşlerin ayrı yaşama halinin en az altı ay devam etmesidir. Kanun, terk olayının süreklilik arz etmesini şart koşmuştur. Bu 6 aylık süre, terk eden eşin ortak konutu fiilen terk ettiği günden başlayarak. Boşanma davası, terk olgusunun en az altı aydır kesintisiz devam ettiği durumlarda açılabilir.

Örneğin eş, 1 Ocak’ta evden ayrılmışsa, aralıksız biçimde 1 Temmuz’a kadar dönmemiş olması gerekir. Altı aylık sürenin dolması dava açma şartıdır; 6 ay dolmadan terk nedeniyle dava açılamaz. Eğer terk eden eş 6 ay dolmadan eve geri döner ve bir süre ortak hayatı devam ettirirse, bu durumda ayrılık kesilmiş sayılır ve süre sıfırlanır. Ancak yasada aranan süre doldurulduktan sonra eşin dönmemesi davaya gerekçe olur.

Uygulamada, bazı durumlarda terk eden eş kötüniyetli biçimde bu süre dolmadan eve kısa süreliğine dönüp tekrar ayrılarak 6 aylık süreyi kesintiye uğratmaya çalışabilir. Bu tür sistematik terk girişimleri, hakkın kötüye kullanılması kapsamında değerlendirilir. Yargıtay, evden ayrılan eşin 6 ay dolmadan eve gelip tekrar ayrılma şeklinde süreyi sıfırlama çabalarının hakkın kötüye kullanılması olabileceğini, bu halde kesintilerin dikkate alınmayabileceğini belirtmektedir. Gerçekten de eş sürekli gidip gelerek 6 ay şartını bozmaya çalışıyorsa, terk edilen eş eninde sonunda bu davranışı ileri sürerek terk nedeniyle boşanma talebinde bulunabilir. Özetle, kesintisiz altı ay ayrı yaşama süresi terk nedeniyle boşanmanın zamansal şartıdır ve bu süre dolmadan önce, sadece bu sebebe dayanarak boşanma talep etmek mümkün değildir.

4. “Eve Dön” İhtarının Gönderilmesi

Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için kanunun aradığı en önemli usuli şart, terk eden eşe bir ihtar gönderilmiş olmasıdır. Kanun maddesi uyarınca, ayrılığın dördüncü ayı bittikten sonra terk edilen eş, aile mahkemesine başvurarak veya notere müracaat ederek terk eden eşe ortak konuta dönmesi için ihtar çekilmesini talep etmelidir. Dört ay geçmeden ihtar isteminde bulunulamaz; bu süre koşulu, terk eyleminin biraz devam etmesini sağlama amaçlıdır. Dördüncü aydan itibaren ise ihtar talebi her zaman yapılabilir.

İhtar, hakim veya noter aracılığıyla yapılmalıdır; adi bir mektup veya telefonla çağrı yapmak kanunun aradığı şekli şartı karşılamaz. 2011 yılındaki değişiklikle noterden ihtar çekme imkânı da getirilmiştir. Bu ihtarname terk eden eşe tebliğ edilir ve kendisine iki ay içinde eve dönmesi gerektiği, dönmezse boşanma davası açılabileceği açıkça bildirilir. İhtar metninde ayrıca dönmemenin “doğuracağı sonuçlar” konusunda (örneğin boşanma ve hukuki yaptırımlar) uyarı bulunmalıdır. İhtar gönderildikten sonra iki ay beklenmesi gerekir; ihtar tebliğ edildikten sonra iki ay geçmeden boşanma davası açılması mümkün değildir.

İhtarın mutlaka karşı tarafa ulaşması sağlanmalıdır. Eğer terk eden eşin adresi bilinmiyorsa, ihtar ilanen tebliğ yoluyla yapılabilir. Yurt dışında yaşayan bir eş için de mahkeme kanalıyla, tercüme edilerek ve adli yardımla tebligat yapılması gerekebilir. Önemli olan, terk eden eşe resmî yoldan eve dön çağrısının iletilmiş olmasıdır. Bu ihtar gönderilmeden terk sebebine dayalı dava hakkı doğmaz.

İhtar süreci, terk edilen eşe resmi olarak “geri dön” çağrısı yaparak evlilik birliğini kurtarma fırsatı tanımayı amaçlar. Aynı zamanda terk eden eşe de son bir şans ve uyarı vermektedir. Bu süreç tamamlanmadan doğrudan dava açılması kanuna aykırı olup davanın usulden reddine yol açar. Bu nedenle uygulamada boşanma avukatları, dava açmadan önce mutlaka noter veya mahkeme aracılığıyla usulüne uygun bir ihtarname gönderildiğinden emin olurlar.

5. İhtarın Samimi Olması ve Ortak Konutun Uygunluğu

Gönderilen eve dön ihtarının samimi bir barışma isteğiyle yapılması ve hukuken geçerli olması gerekir. Yalnızca şeklen ihtar çekilmiş olması yeterli değildir; mahkeme, ihtarın gerçekten ortak hayatı yeniden kurma amacı taşıyıp taşımadığını değerlendirir. Yargıtay’a göre terk edilen eş, ihtar gönderdiği anda terk eden eşin önceki kusurlu davranışlarını affetmiş sayılır. Bu nedenle kötü niyetle, sadece dava şartını oluşturmak için yapılan ihtarlar hukuken geçersiz kabul edilebilir. Örneğin eşine sistematik şiddet uygulamış birinin “eve dön” ihtarı göndermesi samimi görülmez; benzer şekilde eve dönmeyi fiilen imkânsız kılacak şekilde evin kilidini değiştiren, tehdit eden eşin ihtarı da hükümsüz sayılır.

Ayrıca ihtarda davet edilen konutun uygun ve yaşanabilir olması şarttır. Eşin geri dönmesi istendiği ortak konut, birlikte yaşamaya elverişli değilse ihtar amacına ulaşmaz. Yargıtay, eve dön çağrısı yapılan konutun tarafların durumuna uygun ve bağımsız bir konut olması gerektiğini vurgulamıştır. Eğer eşlerin ortak konutu evlilik birliği içerisinde birlikte seçilmemişse veya davet edilen ev örneğin aile büyükleriyle birlikte yaşanılan bağımsız olmayan bir yer ise, terk eden eşin dönmemesi haklı görülebilir. Uygulamada hakimler, davet edilen evin uygunluğunu değerlendirirken bazı kriterler aramaktadır:

  • Konutun hazır ve kullanılabilir olması, mümkünse ihtar talebinden en az dört ay önce hazırlanmış bulunması (örneğin kiralık ise kira sözleşmesinin ihtardan en az 4 ay önce düzenlenmiş olması) gerekir.
  • Konutta eşlerin asgari yaşam ihtiyaçlarını karşılayacak eşya ve imkanlar bulunmalıdır (yatak, mobilya, gıda, ısınma vs.).
  • Konut, manevi bağımsızlığa sahip olmalıdır; örneğin eşlerden birinin anne-babasıyla birlikte oturulan bir ev, diğer eş açısından bağımsız ve uygun kabul edilmeyebilir.

Bu şartlara uyulmadan çekilen ihtarlar, karşı taraf dönmese bile istenen hukuki sonucu doğurmaz. Nitekim Yargıtay bir kararında, tarafların birlikte seçmediği ve kadının onayı olmadan kocanın köyde tuttuğu bir eve yapılan davette kadının dönmemekte haklı olduğuna hükmederek, böyle bir ihtara dayanarak boşanma kararı verilemeyeceğini belirtmiştir. Sonuç olarak, ihtar samimi bir barışma çağrısı olmalı ve terk edilen eş gerçekten ortak hayatı sürdürmeye hazır olduğunu göstermelidir. Aksi halde ihtar geçersiz olacak ve terk sebebiyle boşanma şartları oluşmamış sayılacaktır.

6. İhtar Sonrasında 2 Ay İçinde Dönmeme

Terk nedeniyle boşanma davası açmak için son koşul, çekilen ihtarın sonuçsuz kalmasıdır. Yani ihtarın tebliğinden itibaren en az iki ay beklenmesine rağmen terk eden eşin haklı bir sebep olmaksızın eve dönmemiş olması gerekir . Kanun, ihtar sonrası 2 ay geçmedikçe davanın açılamayacağını açıkça düzenlemiştir. Bu iki aylık süre, terk eden eşe makul bir düşünme ve dönme fırsatı tanımaktadır. İhtar çekildikten sonra terk eden eş 2 ay içinde ortak konuta dönerse, artık terk sebebine dayalı dava hakkı doğmaz; evlilik birliği fiilen devam ettirilmiş olur. Ancak ihtar üzerinden iki ay geçmesine rağmen dönüş olmazsa, terk edilen eş boşanma davasını açabilir.

Burada dikkat edilmesi gereken, terk eden eşin dönmemesi durumunun haklı bir mazerete dayanmamasıdır. Eğer terk eden eş ihtar süresi içinde dönmemeyi haklı gösterebilecek bir gerekçeye sahipse (örneğin ihtarın samimi olmadığını kanıtlayan bir durum, sağlık engeli vb.), mahkeme bunu değerlendirebilir. Normalde şartlar sağlandığında hakim boşanmak zorunda olsa da, terk eden eş “dönmemekte haklı olduğunu” ispat ederse terk sebebiyle boşanma kararı verilmez. Örneğin ihtar çekildikten sonra terk eden eş, eşinin kendisine şiddet uyguladığı gerekçesiyle dönmeyi reddettiğini belgeleyebilir veya ayrı yaşamada haklı olduğunu mahkemece daha önce tescil ettirmiş olabilir. Nitekim Yargıtay, terk ihtarından sonra kadının ayrı yaşamakta haklı olduğunu nafaka davasıyla kanıtladığı bir olayda, kadının dönmemekte haklı olduğu gerekçesiyle erkeğin açtığı terk davasını reddetmiştir.

Özetle, ihtar tebliğ edildikten sonra en az 2 ay beklenmeli ve bu sürede dönüş olmadığı takdirde dava açılmalıdır. İki aylık süre dolmadan açılan dava usulden reddedilir. Süre dolduktan sonra açılan davada ise mahkeme, terk eden eşin dönmeyerek terk fiilini devam ettirdiğini ve haklı bir engelinin bulunmadığını tespit ederse boşanmaya hükmedecektir.

Terk Nedeniyle Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Yukarıdaki şartları tamamlayan terk nedeniyle boşanma davası açma hakkı, terk edilen eşe aittir. Bu dava, Aile Mahkemesi’nde açılır; aile mahkemesinin olmadığı yerlerde asliye hukuk mahkemesi aile mahkemesi sıfatıyla görevlidir. Yetkili mahkeme ise eşlerden birinin yerleşim yeri veya son altı aydır birlikte oturdukları yer mahkemesidir. Davacı terk edilen eş, hazırladığı boşanma dilekçesinde dayanak olarak TMK m.164’e göre terk nedenine dayandığını belirtir ve yukarıda açıklanan koşulların varlığını izah eder. Dava dilekçesine delil olarak gönderilen ihtarnamenin bir örneği, ihtarın tebliğine dair evraklar eklenmelidir. Ayrıca mümkünse terk olgusunu ve dönüşün gerçekleşmediğini gösteren belgeler ve tanık listesi de sunulur.

İspat yükü davacı eş üzerindedir. Davacı, eşinin ortak konutu terk ettiğini, en az 6 aydır dönmediğini ve usulüne uygun ihtar çekildiğini ispatlamalıdır. Bu çerçevede noter aracılığıyla gönderilen ihtarname en önemli delildir. Ayrıca komşular, akrabalar gibi tanık beyanları terk olayını ve eşin dönmediğini doğrulamak için kullanılabilir. Terk eden eşin başka bir adrese taşındığına dair ikametgah kayıtları, iletişim kayıtları (mesaj, e-posta vb. geri dönmeyi reddettiğini gösteren yazışmalar) gibi deliller de sunulabilir. Davalı eş, ihtara rağmen döndüğünü ancak eve alınmadığını iddia ediyorsa, bunu da ispat etmesi gerekir. Mahkeme, tüm bu delilleri değerlendirerek terk sebebine ilişkin koşulların oluşup oluşmadığını tespit edecektir.

Davanın görülmesi sırasında hakim öncelikle ihtarın usulüne uygun yapılıp yapılmadığını ve şartların sağlanıp sağlanmadığını inceler. Terk nedeniyle boşanma davaları teknik olduğu için hakim, şekli eksikliklere özellikle bakar. Örneğin ihtar çekilmeden dava açılmışsa veya ihtar koşulları kanuna uygun değilse dava reddedilir. Şartlar mevcutsa terk eden eşin dönüş yapıp yapmadığı, haklı bir gerekçesinin olup olmadığı değerlendirilir. Tüm şartlar gerçekleşmişse hakim boşanmaya karar vermek zorundadır. Bu noktada davalı eşin davayı kabul etmesi ya da etmemesinin tek başına bir önemi yoktur; önemli olan terk olgusunun hukuken sabit olmasıdır. Nitekim Yargıtay, terk nedenine dayalı davada davalı eşin “boşanmak istiyorum, davayı kabul ediyorum” demesi halinde bile hakimin sırf bu yüzden boşanma kararı veremeyeceğini, öncelikle terk şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini tetkik etmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Dava süreci diğer boşanma davaları gibi dilekçelerin teatisi, ön inceleme ve tahkikat aşamalarını içerir. Taraflar delillerini sunar, tanıklar dinlenir. Eğer terk olgusu ispatlanır ve şartlar mevcut ise, hakim boşanmaya hükmeder. Aksi halde dava reddedilir. Terk nedeniyle boşanmada, karar verilmeden önce hakim genellikle son bir kez barışma ihtimalini de değerlendirir. Hatta bazı durumlarda hakim, davacı boşanmada ısrar etse bile barışma ihtimalini gözeterek ayrılık kararı verebilir. Bu uygulama, özellikle evliliğin kurtarılabileceği kanaati varsa tercih edilebilir.

Terk Nedeniyle Boşanma Davasında Süreler Nasıl Hesaplanır?

Terk nedeniyle boşanma davasında süreler, Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesi çerçevesinde ve belirli aşamalara göre hesaplanır. Bu sürelerin doğru bir şekilde hesaplanması, davanın kabul edilebilmesi açısından büyük önem taşır. İlk olarak, eşin ortak konutu terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan geri dönmediği tarih esas alınır. Bu tarihten itibaren kesintisiz altı ay boyunca eşin eve dönmemesi gerekir. Bu altı aylık süre, terk fiilinin başlangıcından itibaren işlemeye başlar ve kesintiye uğramadan devam etmelidir. Eğer terk eden eş bu süre dolmadan eve dönerse, süre sıfırlanmış olur ve yeniden başlatılır.

Altı aylık ayrılığın dördüncü ayından itibaren, terk edilen eş mahkeme veya noter aracılığıyla ihtar çekebilir. Ancak dikkat edilmesi gereken husus, ihtarın dört aydan önce çekilemeyeceğidir. Bu ihtar ile terk eden eşe, eve dönmesi gerektiği bildirilir ve aynı zamanda iki ay süre tanınır. Bu sürede eşin dönmemesi halinde dava açma hakkı doğar.

Sonuç olarak, terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için toplamda en az altı aylık bir ayrılık süresi, dördüncü aydan sonra yapılan geçerli bir ihtar ve ihtar sonrası en az iki ay süreyle eşin eve dönmemiş olması gerekir. Sürelerin eksik veya hatalı hesaplanması durumunda, mahkeme davayı usulden reddeder. Bu nedenle, terk nedeniyle boşanma davası açacak olan kişinin yasal süreleri titizlikle takip etmesi ve mümkünse bir avukattan hukuki destek alması büyük önem taşır.

Terk Nedeniyle Boşanmada Tarafların Hak ve Yükümlülükleri

Terk nedeniyle boşanmada davacı olma hakkı yalnızca terk edilen eşe aittir. Eşini terk eden veya onu evden uzaklaştıran taraf, kendi fiiline dayanarak boşanma talep edemez. Bu, hem kanunun açık hükmü hem de yerleşik Yargıtay içtihadıdır: “Eşini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya dönmesini engelleyen eş, terk nedeniyle boşanma davası açamaz”. Dolayısıyla evden ayrılmaya sebep olan taraf, boşanmak istiyorsa terk dışında başka hukuki sebeplere dayanmak durumundadır.

Terk edilen eşin yükümlülüğü, dava açmadan önce mutlaka ihtar prosedürünü yerine getirmektir. Kanunun aradığı ihtarı çekmeden doğrudan dava açmak mümkün değildir. Ayrıca terk edilen eş, ihtar çektiğinde aslında eşinin geçmiş kusurlarını affetmiş sayıldığını bilmelidir. Yargıtay kararları, terk ihtarının gönderilmesinin, daha önce yaşanan olayların ihtarı gönderen eşçe hoşgörüldüğü anlamına geldiğini belirtmektedir. Bu demektir ki davacı eş, terk öncesindeki kusurlu davranışları (örneğin sadakatsizlik, kötü muamele gibi) artık boşanma davasında ileri süremez. Hatta bu affetme etkisi nedeniyle manevi tazminat talep etme hakkı sınırlanabilir. Uygulamada, terk nedeniyle boşanma davasında davacı eş, diğer eşin önceki kusurlarını affettiği kabul edildiğinden, boşanmada kusur durumuna dayanarak manevi tazminat istenemeyeceği yönünde görüşler bulunmaktadır. Yani terk sebebiyle boşanmaya girişen eş, bu özel sürecin bir sonucu olarak manevi tazminat hakkından feragat etmiş olmayı göze almalıdır.

Terk eden eş bakımından ise bazı hak ve sorumluluklar söz konusudur. Her şeyden önce terk eden eş, kendisine bir ihtar tebliğ edildiğinde, bu ihtara uyarak ortak konuta dönme yükümlülüğü altındadır. İki ay içinde geri dönmesi, evlilik birliğini sürdürme yönünde bir fırsattır. Eğer haklı bir sebebi olmadığı halde dönmezse, boşanma durumunda tam kusurlu sayılacaktır. Nitekim Yargıtay, evden ayrılıp dönmeyen eşi, evlilik birliğini terk etmek suretiyle boşanmaya neden olan tam kusurlu taraf olarak nitelendirmektedir. Bu durum, boşanmanın mali sonuçları (nafaka, tazminat gibi) bakımından terk eden aleyhine değerlendirmelere yol açabilir. Örneğin terk eden eş yoksulluk nafakası talep edemez veya kusuru nedeniyle tazminat ödemek durumunda kalabilir.

Terk eden eş, eğer dönmemekte haklı bir sebebi olduğunu düşünüyorsa, bunu ihtara cevap vererek ileri sürebilir. Hukuk uygulamasında terk eden eş, kendisine gelen ihtara cevaben mektup yazarak veya dava sırasında savunma yaparak neden dönmediğini açıklayabilir. Örneğin “Eve dönmememizin sebebi bana kötü muamelede bulunmanızdır, bu nedenle dönmeyeceğim” şeklinde bir itiraz, ihtarın samimiyetsiz olduğunu gösterebilir. Böyle bir durumda mahkeme, terk edenin iddiasını değerlendirip gerçekten haklı sebep görürse davayı reddedebilir. Yani terk eden eşin de kendini savunma ve haklılığını ispat etme hakkı vardır.

Son olarak, ihtar çekildikten sonra terk eden eşin dönme girişimi olursa, terk edilen eş de buna engel olmamalıdır. Eğer terk eden eş verilen süre içinde eve dönmek ister ve karşı taraf onu kabul etmez ya da engellerse, artık terk durumundan söz edilemez; hatta bu noktadan sonra evine alınmayan eş terk edilmiş konumuna geçebilir. Bu nedenle ihtar gönderen eş, samimiyeti göstermek için eşinin dönme isteğine olumlu yaklaşmak zorundadır. Aksi halde dava hakkını kaybedebilir.

Terk Nedeniyle Boşanma Davasının Açılamayacağı Haller Nelerdir?

Terk nedeniyle boşanma davası, her terk olgusunda açılamaz. Türk Medeni Kanunu madde 164’e göre bazı özel durumlar, terk fiilinin varlığını hukuken geçersiz kılar. Bu nedenle terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için sadece fiziksel ayrılık yeterli değildir; terk fiilinin şekli, süresi ve dayandığı nedenler dikkatle değerlendirilmelidir.

En başta, terk eden eşin haklı bir sebebe dayanması halinde bu davanın açılması mümkün olmaz. Eş, şiddet, tehdit, ağır hakaret, evden kovulma, psikolojik baskı gibi evlilik birliğini çekilmez hale getiren nedenlerle ortak konutu terk etmişse, bu durumda ayrılık “haklı nedenli” sayılır ve terk olarak kabul edilmez. Aynı şekilde, terk eden eşin iş, eğitim, sağlık gibi geçerli gerekçelerle geçici olarak başka bir yerde yaşaması da terk kapsamında değerlendirilmez.

Bir diğer önemli durum, tarafların rızasıyla ayrı yaşamasıdır. Eğer eşler kendi aralarında anlaşarak veya mahkeme kararıyla geçici ayrılık kararı almışlarsa, bu süre boyunca terk nedeniyle boşanma davası açılamaz. Örneğin mahkemeden ayrılık kararı alınmışsa, bu karar yürürlükteyken terk hükümlerine başvurulamaz.

Ayrıca, terk fiilinin altı ay sürmemesi, usule uygun ihtar çekilmemesi, ihtar çekildikten sonra iki aylık sürenin dolmaması ya da ihtarın samimi olmaması gibi şekli eksiklikler de terk nedeniyle boşanma davasının açılmasını engeller. Özellikle ihtarın geçersiz sayılması durumunda mahkeme davayı doğrudan reddeder.

Son olarak, terk eylemine bizzat sebep olan eş terk nedeniyle dava açamaz. Eşini evden kovan, şiddet uygulayan ya da eve dönmesini engelleyen kişi hukuken terk eden sayıldığından, bu fiile dayalı olarak dava açma hakkına sahip değildir.

Tüm bu haller, terk nedeniyle boşanma davasının açılamayacağı hukuki durumları oluşturur. Bu sebeplerin varlığı halinde açılan davalar, mahkeme tarafından reddedilecektir. Bu yüzden dava açılmadan önce hem terk olgusunun hem de usul şartlarının dikkatle değerlendirilmesi gerekir.

Terk Nedeniyle Boşanma Davası Görevli ve Yetkili Mahkeme

Terk nedeniyle boşanma davasında görevli ve yetkili mahkeme, Türk Medeni Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri doğrultusunda belirlenir. Bu davalar, boşanma davası niteliği taşıdığı için görevli mahkeme her zaman Aile Mahkemesi’dir. Aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde ise, Asliye Hukuk Mahkemesi, aile mahkemesi sıfatıyla davaya bakar.

Yetkili mahkeme ise, davayı açacak olan eşin seçimlik hakkına göre belirlenir. Terk nedeniyle boşanma davası, eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesinde ya da tarafların davadan önce son altı ay birlikte oturdukları yer mahkemesinde açılabilir. Bu iki seçenekten biri tercih edilebilir; taraflar farklı şehirlerde yaşıyorsa, terk edilen eş kendi yerleşim yerindeki mahkemede davayı açma hakkına sahiptir.

Örneğin, terk edilen eş Ankara’da yaşıyorsa ve terk eden eş İstanbul’a gitmişse, dava Ankara Aile Mahkemesi’nde açılabilir. Aynı şekilde taraflar evlilikleri boyunca İzmir’de birlikte yaşadıysa ve boşanma öncesi son altı ay boyunca bu şehirde birlikte kaldılarsa, İzmir de yetkili mahkeme olur.

Sonuç olarak, terk nedeniyle boşanma davasında görevli mahkeme Aile Mahkemesi, yetkili mahkeme ise taraflardan birinin yerleşim yeri veya son altı ay birlikte oturdukları yer mahkemesidir. Davanın usul yönünden reddedilmemesi için görev ve yetki kurallarına dikkat edilerek açılması büyük önem taşır.

Yargı Kararları Işığında Terk Nedeniyle Boşanma

Terk nedeniyle boşanma, çok sayıda Yargıtay kararında ele alınmış ve somut ilkeler ortaya konmuştur. Uygulamada mahkemeler aşağıdaki hususlara Yargıtay içtihatları doğrultusunda dikkat etmektedir:

  • Ortak konutun belirlenmesi: Eşlerin birlikte yaşadığı konutun, her iki eşin de rızasıyla seçilmiş olması gerekir. Eğer davacı eş, terk eden eşe eve dön çağrısını eşinin onay vermediği bambaşka bir konuta yaparsa, bu geçerli bir davet sayılmaz. Yargıtay, tarafların birlikte seçmediği ve hakim müdahalesiyle de belirlenmemiş bir eve yapılan ihtarın geçersiz olduğunu vurgulamıştır. Örneğin evlilik boyunca İstanbul’da yaşayan bir kadına, kocanın kadının onayı olmadan taşındığı köydeki evine dönmesi için ihtar çekilmişse, bu ihtar hukuken geçerli değildir ve bu ihtara dayanarak boşanma kararı verilemez.
  • Eşin dönmemekte haklı sayıldığı haller: Terk eden eş, ayrı kaldığı süre içinde mahkemeden bağımsız nafaka (TMK m.197) almış veya ayrı yaşamada haklı olduğunu tespit ettirmiş olabilir. Yargıtay, terk ihtarından çok uzun süre sonra dava açılması ve bu arada terk eden eşin ayrı yaşamakta haklılığını kanıtlayan bir mahkeme kararı alması halinde, davacı eşin ihtarda samimi olmadığına ve davalı eşin dönmemekte haklı sayılacağına hükmetmiştir. Somut bir olayda, erkek 2012’de ihtar çekip ancak 2015’te dava açmış, bu arada kadın ayrı yaşama hakkına sahip olduğunu nafaka davasıyla ispatlamıştır; Yargıtay erkeğin davasını samimiyetsiz bularak bozmuştur. Bu karar, ihtar ile dava arasında makul bir süre içinde hareket etme gerekliliğini ortaya koymaktadır.
  • Terk edenin özgür iradesiyle evi terk etmesi: Yargıtay, terk kavramını değerlendirirken eşin özgür irade ile ve haklı sebep olmaksızın evi terk etmesini aramaktadır. Zorunlu sebepler (askerlik, tutukluluk, hastalık gibi) veya karşı tarafın zorlamasıyla gerçekleşen ayrılıklar terk sayılmaz. Özgür iradeyle evi terk eden ve dönmeyen eş varsa terk sebebine dayanılabilir. Bu ilke, kusur şartının altını çizen bir vurgudur.
  • Zorlama durumunda davacı olamama: Yukarıda açıklandığı gibi, eşini evden kovarak veya şiddet uygulayarak ayrılmaya mecbur eden tarafın terk nedeniyle dava hakkı yoktur. Yargıtay’ın 2016 tarihli bir kararında, karısına şiddet uyguladığı için ceza alan ve kadının evi terk etmesine yol açan kocanın açtığı terk davasının reddi gerektiği hükme bağlanmıştır. Bu karar, “terk edilen eş davacı olabilir, terkine sebep olan eş olamaz” ilkesini net biçimde ortaya koyar.
  • Davalının davayı kabulünün önemi: Terk nedeniyle boşanma davasında, davalı eş (evi terk eden taraf) duruşmada “Evet, ben de boşanmak istiyorum, davayı kabul ediyorum” dese bile bu beyan tek başına hüküm için yeterli değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, terk davalarında hakimin davalının kabul beyanıyla bağlı olmayacağını, öncelikle terk koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğini resen araştırması gerektiğini ifade etmiştir. Yani tarafların her ikisi de boşanmak istese bile, eğer terk sebebine ait usulî şartlar oluşmamışsa hakim davayı reddetmelidir. Bu da terk nedeninin anlaşmalı boşanmadan ayrılan teknik bir yönü olduğunu göstermektedir.
  • İhtarın samimiyeti ve süreye riayet: Yargıtay, ihtar ile dava arasındaki ilişkiye de değinmiştir. 2018 tarihli bir kararda, ihtar çekildikten sonra çok uzun süre geçmesine rağmen dava açılmasını, davacının ihtarda samimi olmadığının göstergesi saymıştır. Bu nedenle terk ihtarı çekildikten makul bir süre sonra (iki aylık yasal bekleme süresi dolduktan sonra gecikmeden) dava açmak en doğrusu olacaktır. Aksi halde uzun beklemeler, ihtarın ciddiyetini zedeler.

Yukarıdaki ilkeler ışığında, terk nedeniyle boşanma davaları özenle yürütülmesi gereken, teknik detayları bulunan davalardır. Tüm şartların eksiksiz yerine getirilmesi halinde mahkeme evlilik birliğinin devamının beklenemeyeceğine kanaat getirerek boşanmaya hükmeder. Bu süreçte terk edilen eşin kanunun çizdiği adımlara uyması, haklarını bilinçli şekilde kullanması önem taşır. Sonuç olarak, eşlerin birlik görevlerini ihlalsiz yerine getirmesi evlilik birliğinin sağlıklı sürmesi için esastır; ancak bir eşin haklı sebep olmaksızın evi terk etmesi durumunda da kanun terk edilen eşe bu özel yolla evliliği sonlandırma imkânı tanımaktadır. Boşanma hükmü verildiğinde, terk olgusunun boşanmaya yol açtığı kayda geçer ve terk eden taraf kusurlu bulunarak, boşanmanın hukuki sonuçlarına (nafaka, tazminat vs.) katlanır. Böylece, kanundaki terk nedeniyle boşanma düzenlemesi, evlilik birlikteliğini terk suretiyle bozan tarafa karşı, bırakılan eşin haklarını koruyan özel bir çözüm sunmaktadır.

Yargıtay Kararları

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 04.12.2013 tarihli ve 2013/14751 E., 2013/28533 K. sayılı kararında:

“…Taraflar terk tarihinden önce İstanbul’da oturdukları halde; davet edilen ev…. köyünde bulunmaktadır. Davalının davet edildiği bu konutun seçiminde davalının onayı alınmadığı gibi; (TMK.md.186) konut hakim müdahalesi yoluyla da belirlenmemiştir (TMK.md.195). Kaldı ki, davalı kadının ihtara verdiği cevapta; eşinin şiddet uyguladığı, evden kovduğu, çocukları alarak köye gittiğini bildirerek ihtara itiraz ettiği görülmektedir. Bu durumda davacı koca tarafından çekilen ihtar sonuç doğurmaz ve böyle bir ihtara dayalı boşanma davasının da kabulüne karar verilemez…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2020/3426 E., 2020/6373 K. sayılı ve 10.12.2020 tarihli ilamına göre:

“…Yapılan incelemede; davalı kadın, davacı erkeğin kendisine kötü muamelede bulunduğunu, müşterek haneden kovulduğunu, İhtar sonrası eve geldiğini fakat davacı erkeğin kendisini eve almadığını beyan etmiş olsa da terk ihtarını alan kadının 11.11.2016 tarihinde eve döndüğü, 14,11.2016 tarihinde ise davacı erkeğin kendisine hakaret ettiği iddiasiyla savcılığa şikayette bulunduğu, Soma Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/3871 esas 2016/1831 karar nolu soruşturma dosyasında yeterli delil bulunmadığından kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, davalı kadının evi terk etmeye zorlandığının ve kötü muamele gördüğünün tanık beyanlarıyla da ispatlanmadığı, erkeğin ihtarında samimi olmadığı yönünde dosyada başkaca delilin de olmadığı terk ihtarından sonra eve dönen kadının kısa süre içerisinde davacı eşi hakkında savcılığa şikayette bulunup evden ayrıldığı, ortak yaşamın kurulmadığı, davalı kadının eve dönmekte samimi olmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan sebeplerle, Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesi koşulları gerçekleşmiş olup davacı erkeğin davasının kabulü gerekirken, yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2016/17490 E., 2018/5662 K. sayılı kararı:

“…Terk sebebine dayanan boşanma davasının kabulü için usulüne uygun ve samimi ihtar tebliğine rağmen, ihtar edilen eşin haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmemesi gerekir. Davacı erkek tarafından 13.02.2012 tarihinde ihtar talebinde bulunulduğu halde, aradan çok uzun bir süre geçtikten sonra 02.11.2015 tarihinde terk nedenine dayanarak boşanma davası açılması, davacı erkeğin eve dön ihtarında samimi olmadığını göstermektedir. Ayrıca davalı kadın, 03.12.2012 tarihinde açılan ve kabul edilen Türk Medeni Kanunu’nun 197. maddesine dayalı bağımsız tedbir nafakası davası ile ayrı yaşamakta haklılığını kanıtlamış olmakla ortak konuta haklı sebeple dönmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece terk nedenine dayanarak açılan boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.11.2020 tarihli ve 2017/2727 E., 2020/846 K. sayılı kararına göre:

“…terke dayalı boşanma davasında dava açma hakkı, kanunun açık deyimiyle sadece terk edilen eşe ait bulunduğundan, diğer eşi ortak konutu terke zorlayan veya ortak konuta dönmesini engelleyen eşin terk eden eş konumunda olması nedeniyle terke dayalı boşanma davası açma hakkı bulunmamaktadır. Somut olayın değerlendirilmesinde ise; mahkemece, eşini ortak konutu terke zorlayan davacının dava açma hakkı olmadığı belirtilerek açılan dava reddedilmiş ise de, Özel Dairece “davalının haklı bir sebebi olmadığı hâlde davet edildiği ortak konuta dönmediği” gerekçesiyle davanın kabulü gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur. Dosyaya yansıyan olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacı erkek eşin sürekli hakaret ettiği ve kadın eşi ortak konuttan kovmak suretiyle eşini terke zorladığı anlaşılmıştır. Yukarıda üzerinde durulan tüm olgu, kavram ve yasal düzenlemeler gözetildiğinde davacının gerçekte iddia ettiği gibi terk edilen değil, terk eden eş olduğunun kabulü gerekmektedir. Durum bu olunca davacının, terk edilen eşe ait bulunan terke dayalı boşanma davası açma hakkı bulunmadığından, davasının da kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.02.2014 tarih ve 2013/20513 E., 2014/2693 K. sayılı ilamında:

“…Terk nedeni ile açılan boşanma davasında, davalı kadının terkte haklılığı değil, eve dönmemekle haklı olduğunu kanıtlaması gerekir. Toplanan delillerden, usulüne uygun ihtar tebliğine rağmen davalının haklı bir sebebi olmadığı halde davet edildiği ortak konuta dönmediği gerçekleşmiştir. Davalıya gönderilen ihtarın şeklinde ve süresinde yasaya aykırı bir durum bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanununun 164. maddesi şartları gerçekleşmiştir…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 06.07.2021 tarih ve  2021/4276 E., 2021/5864 K. sayılı ilamına göre:

“…Somut olayda da terk edilen, davalı- davacı erkek değil davacı-davalı kadındır. Çünkü davacı-davalı kadın ortak konutu terk etmeye zorlanmıştır. Davalı-davacı erkeğin terk nedeniyle boşanma davası açma hakkı bulunmamaktadır. (Hukuk Genel Kurulunun 13.03.2015 gün ve 2013/2-1688 E, 2015/1032 K. sayılı ilamı) Mevcut duruma göre, davalı-davacı erkek tam kusurlu, davacı-davalı kadın ise kusursuzdur…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2015/14545 E., 2016/5851 K. sayılı kararında:

“…Dava terk hukuki sebebine dayalı boşanma davasıdır (TMK m. 164). Türk Medeni Kanunun 164. maddesi gereğince boşanma davası açma hakkı, terk edilen eşe aittir. Eşini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır ve bunun sonucu olarak terk hukuki nedenine dayalı boşanma davası açamaz. ( TMK m. 164/1). Davacı erkek davalı kadına fiziksel şiddet uygulamış, bu sebeple ceza almış, kadın da evi terk etmek zorunda kalmıştır. O halde, davacı eş, diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan eş konumunda bulunduğundan, terk hukuki nedenine dayalı davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulü doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…”

*                           *                           *                           *                           *                           *                            *