Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış en ciddi boşanma nedenlerindendir. Türk Medeni Kanunu’nun “Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış” başlıklı 162. Maddesine göre:
“Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.
Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur. “
Görüldüğü gibi eşlerden biri, diğerinin hayatına kast ederse mağdur eş boşanma davası açabilir. Benzer şekilde, pek kötü muamele veya ağır onur kırıcı davranış da boşanma sebebidir.
Bu nedenler, kanunen mutlak boşanma sebepleri sayılır. İspatlandıklarında hakim evliliğin sarsılıp sarsılmadığını incelemeden boşanma kararı verir. Kanun, bu sebeplere dayalı davanın olay öğrenildikten sonra 6 ay içinde açılmasını şart koşar. Aksi halde sebebin üzerinden 5 yıl geçince dava hakkı düşer. Ayrıca affeden eşin bu sebebe dayanarak dava açma hakkı yoktur.
Hayata Kast Nedeniyle Boşanma Davası
Hayata kast nedeniyle boşanma davası, Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde özel boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme, eşlerden birinin diğer eşin yaşamına kasten yönelmiş olması durumunda gündeme gelir. Burada aranan unsur, eşin bilerek ve isteyerek yaşamına son verme niyetidir. Bu tür davranışlar evlilik birliğini temelinden sarsar ve güven duygusunu tamamen ortadan kaldırır.
Hayata kast, yalnızca fiilin tamamlanmasını değil, teşebbüs aşamasını da kapsar. Yani eşe karşı yapılan ancak sonuçsuz kalan öldürme girişimleri de bu madde kapsamında değerlendirilir. Örneğin, silahla saldırı, zehirleme girişimi veya eşin ölümüne neden olacak ciddi eylemler hayata kast sayılır. Buna karşılık, basit tehdit veya ağır hakaret bu kapsamda değildir.
Bu boşanma sebebi mutlak niteliktedir. Hakim, eylemin gerçekleştiği ispatlandığında ayrıca evliliğin çekilmez hale gelip gelmediğini araştırmaz. Hayata kast fiilinin kanıtlanması boşanma için yeterlidir. Kanun, bu davanın belirli süreler içinde açılmasını şart koşmuştur. Mağdur eş, olayı öğrendiği tarihten itibaren altı ay içinde dava açmalıdır. Ayrıca her hâlükârda olayın üzerinden beş yıl geçtiğinde dava açma hakkı ortadan kalkar.
Affetme durumu da bu dava hakkını ortadan kaldırır. Eşin saldırıyı affetmesi, açık bir beyanla olabileceği gibi davranışlarla da ortaya çıkabilir. Birlikte yaşamaya devam etme veya fiili kabullenme, affın varlığını gösterebilir.
Hayata kast nedeniyle boşanma davası aile mahkemesinde açılır. Yetkili mahkeme, eşlerin yerleşim yeri veya son ortak oturdukları yer mahkemesidir. Bu davada ispat büyük önem taşır. Tanık beyanları, sağlık raporları, kolluk tutanakları, ceza davası dosyaları gibi delillerle iddia desteklenebilir. Ceza soruşturması veya kovuşturması, boşanma davasına önemli dayanak oluşturur.
Sonuç olarak, hayata kast nedeniyle boşanma davası, eşler arasındaki güveni kökten yok eden en ağır boşanma nedenlerinden biridir. Hukuk düzeni, bu durumda mağdur eşin haklarını koruma altına almış ve ona boşanma yolunu doğrudan açmıştır. Bu dava sonucunda mağdur eş, tazminat, nafaka ve çocukların velayeti gibi haklarını da talep edebilir.
Pek Kötü Muamele Nedeniyle Boşanma Davası
Pek kötü muamele nedeniyle boşanma davası, Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde düzenlenmiş özel boşanma sebeplerinden biridir. Bu dava, eşlerden birinin diğer eşe insan onurunu zedeleyecek derecede ağır ve tahammül edilemez davranışlarda bulunması halinde açılır. Burada amaç, mağdur eşin fiziksel veya ruhsal bütünlüğünü korumaktır.
Pek kötü muamele, basit tartışma veya küçük geçimsizliklerden farklıdır. Eşin sistematik olarak uyguladığı şiddet, ağır baskı veya eziyet bu kapsamda değerlendirilir. Sürekli dayak atma, aç bırakma, eve kilitleme, ağır şekilde hakaret etme ya da eziyet sayılabilecek her davranış bu kapsamın içindedir. Bu tür eylemler, evlilik birliğini çekilmez hale getirir ve mağdur eşin boşanma hakkını doğurur.
Kanun, bu sebebi mutlak boşanma nedeni olarak düzenlemiştir. Yani pek kötü muamelenin varlığı ispatlandığında hakim, evliliğin devam edip edemeyeceğini ayrıca araştırmaz. Davanın kabulü için yalnızca fiilin ispatı yeterlidir. Böylece mağdur eşin güvenliği ve hakları hızlı biçimde korunur.
Bu davada hak düşürücü süreler uygulanır. Mağdur eş, fiili öğrendiği tarihten itibaren altı ay içinde dava açmak zorundadır. Ayrıca her durumda fiilin üzerinden beş yıl geçtikten sonra dava açma hakkı düşer. Bu süreler hakim tarafından kendiliğinden dikkate alınır.
Eğer mağdur eş, yapılan pek kötü muameleyi affederse dava açma hakkı ortadan kalkar. Affetme açık beyanla yapılabileceği gibi, fiili davranışlarla da ortaya çıkabilir. Eşlerin birlikte yaşamaya devam etmesi affın en güçlü göstergesidir.
Pek kötü muamele nedeniyle boşanma davası aile mahkemesinde açılır. Yetkili mahkeme, eşlerin yerleşim yeri veya son ortak oturdukları yer mahkemesidir. İspat için tanık beyanları, sağlık raporları, kolluk tutanakları veya komşu ifadeleri gibi deliller kullanılabilir. Ceza soruşturması varsa, ceza dosyası da boşanma davasında önemli kanıt niteliği taşır.
Bu dava sonucunda mağdur eş, tazminat talep edebilir. Maddi ve manevi tazminat yanında nafaka da talep edilebilir. Çocukların velayeti ise her zaman çocuğun üstün yararı gözetilerek karara bağlanır. Böylece hem mağdur eşin hem de çocukların hakları güvence altına alınır.
Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davası
Onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma davası, Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde yer alan özel boşanma sebeplerindendir. Bu dava, eşlerden birinin diğerine karşı kişilik haklarını ağır biçimde zedeleyen davranışlarda bulunması durumunda açılır. Buradaki temel ölçüt, davranışların insan onurunu ciddi şekilde incitmesi ve evliliği sürdürülemez hale getirmesidir.
Onur kırıcı davranış, yalnızca küçük tartışmaları ya da sıradan hakaretleri kapsamaz. Eşi toplum içinde küçük düşürmek, ağır hakaretler etmek, kişisel değerleri hedef almak bu kapsamda değerlendirilir. Sürekli aşağılama, iftira atma, onur kırıcı sözler söyleme ya da itibar sarsıcı davranışlar bu fiillerin örnekleri arasındadır. Bu tür eylemler, mağdur eşin kişilik haklarını doğrudan ihlal eder.
Bu sebep mutlak boşanma nedeni kabul edilmiştir. Yani davranışların gerçekleştiği ispatlandığında, hakimin ayrıca evliliğin çekilmez hale gelip gelmediğini araştırmasına gerek yoktur. İspat, boşanma kararı verilmesi için yeterlidir. Ancak ispat yükü davayı açan eşe aittir. Tanık beyanları, mesaj kayıtları, sosyal medya paylaşımları ve yazılı belgeler bu kapsamda delil olabilir.
Kanun, bu dava için süre sınırları koymuştur. Mağdur eş, onur kırıcı davranışı öğrendiği tarihten itibaren altı ay içinde dava açmalıdır. Ayrıca her durumda beş yıl geçtikten sonra dava açma hakkı düşer. Bu süreler hak düşürücü niteliktedir ve hakim tarafından kendiliğinden dikkate alınır.
Affetme hali de dava hakkını ortadan kaldırır. Eğer mağdur eş, yapılan onur kırıcı davranışı affederse sonradan bu sebebe dayanarak boşanma davası açamaz. Affetme açık beyanla olabileceği gibi fiili davranışlarla da ortaya çıkabilir. Birlikte yaşamaya devam edilmesi affın varlığına işaret eder.
Onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma davası, aile mahkemesinde açılır. Yetkili mahkeme, eşlerin yerleşim yeri veya son defa birlikte yaşadıkları yer mahkemesidir. Davanın kabul edilmesi halinde mağdur eş, maddi ve manevi tazminat talep edebilir. Ayrıca yoksulluk nafakası, tedbir nafakası ve velayet konuları da bu dava içinde karara bağlanabilir.
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davasında Hak Düşürücü Süreler
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenleriyle açılan boşanma davalarında hak düşürücü süreler Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde açıkça belirtilmiştir. Bu süreler kamu düzenine ilişkin olup hakim tarafından kendiliğinden dikkate alınır. Mağdur eşin dava açabilmesi için bu sürelere titizlikle uyması gerekir.
Bu davalarda ilk olarak altı aylık bir süre öngörülmüştür. Eşlerden biri hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış eylemini öğrendiği andan itibaren altı ay içinde dava açmalıdır. Süre, mağdur eşin olayı öğrendiği gün işlemeye başlar. Öğrenme tarihi belgelere, tanıklara veya olayın gerçekleştiği koşullara göre belirlenir. Altı aylık sürenin geçirilmesi halinde dava açma hakkı ortadan kalkar.
Kanunda ayrıca beş yıllık mutlak süre düzenlenmiştir. Eylemin üzerinden beş yıl geçtiğinde, mağdur eş olayı sonradan öğrense bile dava açma imkanı bulunmaz. Bu süre, fiilin işlendiği günden itibaren işlemeye başlar. Beş yıl dolduğunda, mağdur eşin artık dava açma hakkı kesin biçimde sona erer.
Affetme durumu da dava açma hakkını düşüren bir sebeptir. Eğer mağdur eş, yapılan fiili açıkça ya da davranışlarıyla affederse artık bu sebebe dayanarak boşanma davası açamaz. Affın varlığı, eşlerin birlikte yaşamaya devam etmesi, yazılı bir beyan veya davranışlarla anlaşılabilir.
Bu hak düşürücü süreler, mağdur eşin haklarını koruma amacıyla düzenlenmiştir. Amaç, olaydan uzun zaman sonra gündeme gelebilecek belirsizlikleri önlemek ve evlilik birliğinin devamı konusunda taraflara hukuki güvenlik sağlamaktır. Dolayısıyla mağdur eşin sürelere dikkat etmesi ve dava hakkını zamanında kullanması büyük önem taşır.
Sonuç olarak, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenleriyle açılacak boşanma davalarında olayın öğrenilmesinden itibaren altı ay, olayın gerçekleşmesinden itibaren ise beş yıl içinde dava açılmalıdır. Aksi halde dava hakkı düşer ve evlilik birliğinin bu sebeple sona erdirilmesi mümkün olmaz.
Görevli ve Yetkili Mahkeme Hangisidir
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenlerine dayalı boşanma davalarında görevli mahkeme aile mahkemesidir. Aile mahkemesi bulunmayan yerlerde ise davalara asliye hukuk mahkemesi, aile mahkemesi sıfatıyla bakar. Bu düzenleme, davaların uzmanlık gerektiren birimlerde görülmesini sağlar ve eşlerin haklarını daha etkin şekilde korur.
Yetkili mahkeme ise Türk Medeni Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre belirlenir. Eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesi bu davada yetkilidir. Ayrıca eşlerin son defa altı aydan fazla birlikte oturdukları yer mahkemesi de yetkili kabul edilir. Böylece davacı eş, kendi bulunduğu yerde veya son ortak yerleşim yerinde dava açma imkanına sahiptir.
Bu düzenleme, mağdur eşe dava açarken kolaylık sağlamak amacıyla getirilmiştir. Özellikle şiddet, ağır muamele ya da onur kırıcı davranış gibi durumlarda mağdurun bulunduğu yerden dava açabilmesi önemli bir güvencedir. Mahkemeler bu yetki kurallarını re’sen dikkate almak zorundadır.
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Davalarında Deliller
1. Delillerin Önemi
Bu tür boşanma davalarında deliller büyük önem taşır. Çünkü hakim, tarafların iddialarını somut delillerle desteklemesini arar. İddiaların yalnızca sözlü beyanlarla sınırlı kalması davanın reddine yol açabilir.
2. Tanık Beyanları
Tanık anlatımları en çok başvurulan delillerdendir. Olayı gören komşular, aile üyeleri veya yakın çevre tanık olarak dinlenebilir. Tanık ifadeleri, özellikle şiddet, hakaret veya baskı olaylarının kanıtlanmasında etkilidir.
3. Resmî Belgeler
Polis tutanakları, karakol başvuruları veya savcılığa yapılan şikayet dilekçeleri güçlü delil niteliği taşır. Ayrıca sağlık raporları, adli tıp belgeleri ve hastane kayıtları fiziksel şiddeti ispatlamak açısından önemlidir.
4. Teknolojik Deliller
Telefon mesajları, e-postalar veya sosyal medya yazışmaları onur kırıcı davranışın ispatında kullanılabilir. Ses kayıtları, görüntüler ve güvenlik kamerası kayıtları da davalarda delil olarak değerlendirilebilir.
5. Ceza Yargılaması Belgeleri
Hayata kast veya ağır şiddet fiilleri nedeniyle açılan ceza davası dosyaları, boşanma davasında delil teşkil eder. Ceza mahkemesi kararı olmasa bile, ceza soruşturma dosyası boşanma davasına eklenebilir.
6. Yazılı ve Dijital Kanıtlar
Eşin yazdığı mektuplar, tehdit içerikli notlar ya da sosyal medya paylaşımları onur kırıcı davranışın kanıtları arasında sayılabilir. Günlükler, psikolojik tedavi raporları veya danışman görüşmeleri de mağdurun ruhsal etkilenmesini belgeleyebilir.
7. Hakimin Delilleri Takdiri
Hakim, sunulan delilleri serbestçe değerlendirir. Yeterli delil bulunduğunda boşanma kararı verilir. Delil eksikliği halinde ise dava reddedilebilir. Bu nedenle delillerin çeşitlendirilmesi büyük önem taşır.
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davası Nasıl Açılır?
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenlerine dayalı boşanma davası açmak isteyen eş, öncelikle aile mahkemesine başvurmalıdır. Aile mahkemesi bulunmayan yerlerde dava, asliye hukuk mahkemesinde aile mahkemesi sıfatıyla görülür. Yetkili mahkeme, eşlerin yerleşim yeri veya son altı aydan fazla birlikte yaşadıkları yer mahkemesidir. Bu yetki düzenlemesi mağdur eşe kolaylık sağlamayı amaçlar.
Dava açabilmek için öncelikle olayın öğrenilmesinden itibaren altı ay içinde başvuru yapılmalıdır. Ayrıca her hâlükârda fiilin üzerinden beş yıl geçmesi durumunda dava hakkı düşer. Bu süreler hak düşürücü niteliktedir ve hakim tarafından kendiliğinden dikkate alınır. Affeden eşin dava açma hakkı da ortadan kalkar.
Dava dilekçesi hazırlanırken iddiaların açık, net ve detaylı şekilde yazılması gerekir. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranışa dair olaylar kronolojik olarak açıklanmalıdır. İddialar delillerle desteklenmeli ve dilekçede maddi ve manevi tazminat talepleri de ayrıca belirtilmelidir. Yoksulluk nafakası, tedbir nafakası ve çocukların velayeti gibi konular aynı dava kapsamında ileri sürülebilir.
Deliller bu davada büyük önem taşır. Tanık beyanları, sağlık raporları, kolluk tutanakları, mesaj kayıtları, sosyal medya paylaşımları veya ceza soruşturması dosyaları delil olarak sunulabilir. Hakim, tarafların sunduğu tüm delilleri serbestçe değerlendirir.
Dava sürecinde mahkeme, tarafların iddialarını ve savunmalarını dinledikten sonra boşanma kararı verir. Eylemin varlığı ispatlandığında, evliliğin çekilmez hale gelip gelmediği ayrıca araştırılmaz. Çünkü bu nedenler mutlak boşanma sebebi kabul edilmiştir. Bu durum mağdur eşin haklarının hızlı şekilde korunmasını sağlar.
Özetle hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma davası açmak isteyen eş, doğru süre içinde, yetkili mahkemeye başvurarak iddialarını güçlü delillerle desteklemelidir. Bu dava, en ağır boşanma sebepleri arasında sayıldığından mağdur eşe tazminat, nafaka ve velayet gibi önemli haklar kazandırabilir.
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davası Terditli Açılabilir Mi?
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma davası, terditli şekilde açılabilir. Terditli dava, davacının asıl talebini kabul ettirememesi halinde ikincil bir talebinin değerlendirilmesini istemesi anlamına gelir.
Bu tür boşanma sebepleri özel ve mutlak nitelikte olduğundan, davacı genellikle öncelikle bu nedenlere dayanır. Ancak mahkeme, iddiaların ispat edilememesi halinde davanın reddine karar verebilir. İşte bu noktada, terditli dava açılması önem kazanır.
Davacı eş, asıl talep olarak hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebiyle boşanma talep edebilir. Bunun kabul edilmemesi halinde, ikinci talep olarak Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayanabilir. Böylece davacı, delil yetersizliği sebebiyle dava hakkını tamamen kaybetmemiş olur.
Terditli dava açılması, davacının haklarını güvence altına alır. Çünkü özel sebeplerin ispatı bazen zor olabilir. Hakim, özel sebebi ispatlanmamış bulsa bile, evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığını ayrıca inceleyebilir. Böylece davacı, ikinci talep üzerinden boşanma kararı alabilir.
Anlaşılacağı üzere bu tür davaların terditli açılması davacının lehine bir stratejidir. Hem özel boşanma nedenleri ileri sürülmüş olur hem de genel boşanma sebebi alternatif olarak dava dosyasına eklenir. Bu yaklaşım, davacının dava sonunda boşanma hakkını kaybetmesini engeller.
Eşin Affedilmesi Durumu
Eşin affedilmesi, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedeniyle açılacak boşanma davalarında dava hakkını doğrudan etkileyen önemli bir unsurdur. Türk Medeni Kanunu bu konuda açık düzenleme yapmıştır.
Affetme, eşin yapılan ağır davranışları bağışlaması ve evliliği sürdürmeyi kabul etmesi anlamına gelir. Affın gerçekleşmesiyle birlikte, mağdur eşin aynı fiile dayanarak boşanma davası açma hakkı ortadan kalkar. Bu durum, hem açık beyanla hem de fiili davranışlarla ortaya çıkabilir.
Açık affetme, yazılı veya sözlü olarak yapılan açıklamalarla kendini gösterir. Örneğin, eşin “seni affettim” demesi ya da yazılı beyan sunması açık affetmedir. Fiili affetme ise birlikte yaşamaya devam etmek, saldırıdan sonra evliliği sürdürme iradesi göstermek gibi davranışlarla ortaya çıkar.
Affetme kesin sonuç doğurur ve dava hakkını tamamen düşürür. Mağdur eş, sonradan bu sebeplere dayanarak boşanma davası açamaz. Bu nedenle affetme iradesi ortaya konmadan önce çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü affın varlığı, hakim tarafından resen dikkate alınır ve dava bu nedenle reddedilebilir.
Affetme, mağdur eşin iradesine dayanır ve herhangi bir süre sınırına tabi değildir. Ancak davranışlardan affetme niyeti anlaşılıyorsa, dava açma hakkı ortadan kalkar. Bu sebeple, mağdur eşin dava açma niyeti varsa affetmeyi düşündürecek sözlerden veya davranışlardan kaçınması önemlidir.
Affetme durumu özel boşanma sebeplerinde dava açma hakkını düşüren en kritik nedenlerden biridir. Hem yazılı beyanlarla hem de evliliği sürdürme davranışlarıyla ortaya çıkabileceği için dikkatle değerlendirilmelidir.
Hayata Kast, Pek Kötü Muamele ve Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davasında Nafaka
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenleriyle açılan boşanma davalarında nafaka konusu önemli bir yere sahiptir. Bu tür davalar ağır kusura dayandığı için, mağdur eşin ekonomik güvenliği ve yaşam standartlarının korunması ön planda tutulur.
Öncelikle dava devam ederken mahkeme, mağdur eş ve çocuklar için tedbir nafakasına hükmedebilir. Tedbir nafakası, dava sonuçlanıncaya kadar mağdur eşin temel ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlar. Böylece mağdur eş ekonomik baskı altında kalmadan davayı sürdürebilir.
Boşanma kararı verildikten sonra mağdur eş yoksulluk nafakası talep edebilir. Yoksulluk nafakası, boşanma yüzünden ekonomik olarak zorluk çeken eşe bağlanır. Ancak nafaka talep edebilmek için mağdur eşin kusurunun diğer eşe göre daha hafif olması gerekir. Hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış durumlarında kusur çoğunlukla davalı eşe ait olduğundan, mağdur eşin nafaka hakkı güçlenir.
Çocukların velayeti mağdur eşe verildiğinde iştirak nafakası da gündeme gelir. İştirak nafakası, çocuğun eğitim, sağlık ve bakım giderlerini karşılamak için hükmedilir. Mahkeme bu nafakayı çocuğun yaşı, ihtiyaçları ve tarafların ekonomik durumlarına göre belirler.
Ayrıca, nafakanın miktarı tarafların mali güçleri, yaşam standartları ve somut olayın özelliklerine göre hakim tarafından takdir edilir. Mahkeme, hem mağdur eşin hem de çocukların korunmasını esas alır. İlerleyen yıllarda ekonomik koşullar değiştiğinde nafaka miktarı artırılabilir veya azaltılabilir.
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranışa dayalı boşanma davalarında nafaka, mağdur eşin ve çocukların yaşamını güvence altına alan en önemli hukuki araçlardan biridir. Bu nedenle nafaka talepleri dava dilekçesinde açıkça belirtilmeli ve gerekli delillerle desteklenmelidir.
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davasında Velayet
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenleriyle açılan boşanma davalarında velayet konusu, her zaman çocuğun üstün yararı gözetilerek değerlendirilir. Mahkeme, boşanma kararını verirken çocuğun fiziksel güvenliği, ruhsal gelişimi ve sosyal ihtiyaçlarını esas alır. Bu tür davalarda kusurlu eşin velayet alması çoğu durumda mümkün değildir. Hayata kast eden, ağır şiddet uygulayan veya eşini küçük düşüren tarafın çocuğa uygun ortam sağlayamayacağı kabul edilir. Mahkeme, çocuğun güvenliği için genellikle mağdur eşin velayetine hükmeder.
Velayet kararında çocuğun yaşı önemli bir ölçüttür. Küçük yaşta olan çocukların anne bakımına ihtiyaç duyması sıkça göz önünde bulundurulur. Ancak annenin davranışları çocuğun yararına aykırıysa, velayet babaya verilebilir. Çocuğun eğitimi, çevresi ve alıştığı düzen de dikkate alınır.
Mahkeme, velayeti vermediği ebeveyn için kişisel ilişki düzenler. Böylece çocuk her iki ebeveynle de bağını korur. Görüşme günleri, çocuğun okul ve sosyal yaşamı dikkate alınarak belirlenir. Çocuğun psikolojik sağlığına zarar vermeyecek bir kişisel ilişki düzenlenmesi esastır.
Velayet kararı kesin değildir ve değiştirilebilir. Çocuğun menfaati değişirse veya mevcut velayet sahibi görevlerini kötüye kullanırsa, diğer ebeveyn velayetin değiştirilmesini talep edebilir. Böylece çocuğun üstün yararı sürekli olarak korunur.
Kısacası hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranışa dayalı boşanma davalarında velayet kararı, ebeveynlerin kusurlarından çok çocuğun geleceğini güvence altına almak amacıyla verilir. Mahkeme, çocuğun güvenli, huzurlu ve sağlıklı bir ortamda yetişmesini sağlamak için velayeti en uygun ebeveyne teslim eder.
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davasında Çocukla Kişisel İlişki
Çocukla kişisel ilişki kurulması, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenleriyle açılan boşanma davalarında velayet konusundan ayrı olarak değerlendirilir. Mahkeme, velayeti almayan ebeveyn ile çocuk arasında düzenli ilişki kurulmasına karar verir. Buradaki temel amaç, çocuğun hem anne hem de baba sevgisini kaybetmeden büyümesini sağlamaktır.
Hakim, kişisel ilişkiyi belirlerken çocuğun üstün yararını esas alır. Çocuğun yaşı, sağlık durumu, okul hayatı ve sosyal gelişimi dikkate alınır. Görüşme günleri, tatiller ve bayramlar düzenlenirken çocuğun ihtiyaçları öncelikli olur. Böylece çocuk, velayeti almayan ebeveynle güvenli bir ortamda bağ kurmaya devam eder.
Hayata kast veya ağır şiddet fiilleri davada sabitlenmişse, kişisel ilişki daha dikkatli düzenlenir. Çocuğun güvenliği riske giriyorsa, görüşmeler gözetmen eşliğinde yapılabilir. Mahkeme bu durumda denetimli görüşme yöntemine başvurabilir. Amaç, çocuğun ruhsal ve fiziksel sağlığını korumaktır.
Mahkeme, kişisel ilişki kararını verirken her iki tarafın sosyal ve ekonomik koşullarını da değerlendirir. Velayeti almayan ebeveynin çocuğa karşı sevgi, ilgi ve sorumluluk göstermesi beklenir. İlgisiz, ihmalkâr ya da zarar verici davranışları olan ebeveynin kişisel ilişki hakkı sınırlandırılabilir.
Çocuğun yaşı büyüdükçe, onun görüşü de önem kazanır. Belirli bir olgunluğa ulaşan çocuğun kişisel ilişki hakkındaki düşünceleri hakim tarafından dinlenir. Bu, çocuğun iradesine saygı gösterilmesi açısından önemlidir.
Çocukla kişisel ilişki düzenlemesi boşanma davalarının en hassas noktalarından biridir. Mahkeme, çocuğun güvenliğini ve yararını ön planda tutarak düzenleme yapar. Böylece boşanma sonrası dönemde de çocuğun her iki ebeveynle bağını koruması sağlanır.
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davasında Mal Paylaşımı
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenleriyle açılan boşanma davalarında mal paylaşımı konusu, eşler arasındaki mal rejimi hükümlerine göre değerlendirilir. Bu tür özel boşanma sebepleri, kusurun ağırlığını ortaya koyduğu için mal paylaşımı sürecinde de önemli sonuçlar doğurabilir.
Evlilik sırasında edinilen mallar, edinilmiş mallara katılma rejimi kapsamında değerlendirilir. Normal koşullarda, boşanma halinde her eş, diğer eşin edinilmiş mallarındaki katılma alacağını talep edebilir. Ancak hayata kast, şiddet veya onur kırıcı davranış gibi ağır kusur durumlarında, kusurlu eşin bu haklardan yararlanması sınırlandırılabilir.
Türk Medeni Kanunu’na göre, eşlerden biri zina yapmış ya da diğerinin hayatına kast etmişse, hakim bu eşin artık katılma alacağında indirim yapabilir. Bu düzenleme, ağır kusurlu eşin evlilikten doğan malvarlığı haklarını kötüye kullanmasını önlemeyi amaçlar. Böylece mağdur eşin ekonomik çıkarları daha güçlü biçimde korunur.
Mahkeme, mal paylaşımı kararı verirken somut olayın özelliklerini dikkate alır. Kusurun ağırlığı, tarafların ekonomik durumları ve mağdur eşin korunma ihtiyacı göz önünde bulundurulur. Eğer kusurlu eş, hayata kast veya şiddet fiilleriyle evliliği sona erdirmişse, hakim onun malvarlığından doğan alacak hakkını azaltabilir.
Mal paylaşımı sırasında kişisel mallar kapsam dışı tutulur. Evlilik öncesinde edinilen mallar, miras yoluyla kazanılan değerler veya kişisel kullanım eşyaları paylaşımın dışında bırakılır. Paylaşım yalnızca evlilik süresince edinilen malları kapsar.
Özetle, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma davalarında mal paylaşımı, mağdur eş lehine daha koruyucu şekilde sonuçlanabilir. Kusurlu eşin mal rejiminden doğan hakları, mahkeme kararıyla sınırlandırılabilir veya azaltılabilir. Bu durum, hem adaletin sağlanmasına hem de mağdur eşin ekonomik güvenliğinin korunmasına hizmet eder.
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davasında Tazminat
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenleriyle açılan boşanma davalarında tazminat, mağdur eşin uğradığı zararların giderilmesi amacıyla gündeme gelir. Bu davalar ağır kusura dayandığı için, tazminat taleplerinin kabul edilme olasılığı oldukça yüksektir.
Mağdur eş, boşanma davasında maddi tazminat talep edebilir. Maddi tazminat, boşanma nedeniyle mevcut veya beklenen menfaatlerin zedelenmesinden doğan zararı karşılamayı amaçlar. Evlilikten doğan ekonomik beklentilerin sona ermesi, özellikle mağdur eşin gelir kaybı, bu tazminatın temelini oluşturur. Hakim, tarafların kusur oranlarını ve ekonomik durumlarını dikkate alarak maddi tazminata hükmeder.
Ayrıca mağdur eş, manevi tazminat da isteyebilir. Manevi tazminat, eşin uğradığı derin üzüntü, küçük düşürülme ve yaşadığı manevi zararın giderilmesi amacıyla hükmedilir. Özellikle hayata kast veya ağır şiddet içeren eylemler, manevi tazminat talebini güçlendirir. Hakim, manevi tazminat miktarını belirlerken olayın ağırlığını, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını dikkate alır.
Tazminat talebinde bulunabilmek için mağdur eşin kusurunun daha hafif olması gerekir. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış fiillerinde genellikle davalı eşin kusuru ağır olduğundan, mağdur eşin tazminat hakkı kuvvetli şekilde korunur.
Maddi ve manevi tazminat talepleri, boşanma davası dilekçesinde açıkça belirtilmelidir. Hakim, tarafların talepleriyle bağlı olduğundan, dava sırasında ileri sürülmeyen tazminat taleplerini kendiliğinden değerlendiremez.
Sonuç olarak, bu tür boşanma davalarında tazminat, mağdur eşin hem ekonomik hem de manevi açıdan korunmasını sağlayan önemli bir hukuki imkândır. Tazminat miktarı somut olayın özelliklerine göre değişmekle birlikte, mağdur eşin zararlarının giderilmesine ve adaletin sağlanmasına hizmet eder.
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Davalarında İspat ve Deliller
İspat Yükünün Önemi
Bu tür boşanma davalarında ispat yükü, iddiada bulunan tarafa aittir. Yani hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış iddiasını ileri süren eş, bu iddialarını somut delillerle desteklemek zorundadır. Hakim, sadece tarafların beyanlarıyla karar veremez.
Kabul Edilen Deliller
En sık kullanılan deliller arasında tanık beyanları yer alır. Olayı gören, duyan veya mağdurun yaşadıklarına şahit olan kişiler tanıklık yapabilir. Bunun yanında, kolluk tutanakları, karakol başvuruları ve savcılık şikayetleri resmi delil niteliğindedir. Şiddet sonrası düzenlenen sağlık raporları, adli tıp kayıtları ve doktor raporları fiziksel zararın en güçlü kanıtlarıdır.
Teknolojik Kanıtlar
Günümüzde mesaj kayıtları, sosyal medya yazışmaları, e-postalar ve görüntüler de boşanma davalarında delil olarak kabul edilmektedir. Ses kayıtları, kamera görüntüleri ve fotoğraflar da olayın ispatında kullanılabilir. Onur kırıcı davranışların sosyal medya üzerinden yapılması halinde ekran görüntüleri dosyaya eklenebilir.
Ceza Yargılaması Belgeleri
Hayata kast veya şiddet içeren davranışlarla ilgili ceza soruşturması varsa, bu dosya boşanma davasına eklenebilir. Ceza mahkemesi kararı olmasa bile, soruşturma dosyasındaki belgeler boşanma davasında güçlü kanıt niteliği taşır.
Hakimin Değerlendirme Yetkisi
Hakim, sunulan tüm delilleri serbestçe değerlendirir. Tek bir delil yeterli görülmeyebilir, ancak delillerin birlikte ortaya koyduğu bütünlük davanın sonucunu belirler. Hakim, tarafların davranışlarını, beyanlarını ve olayın koşullarını da dikkate alır.
Sonuç
İspat yükü ve deliller, bu tür boşanma davalarının en kritik unsurlarındandır. Güçlü deliller sunulmadığında davanın reddedilmesi ihtimali vardır. Bu nedenle dava açacak eşin, iddialarını destekleyecek her belgeyi, tanığı ve kaydı dosyaya sunması büyük önem taşır.
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davalarında Kusurun Tespiti ve Boşanma Kararına Etkisi
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenleriyle açılan boşanma davalarında kusurun tespiti, boşanma kararının verilmesinde belirleyici bir rol oynar. Bu tür boşanma sebepleri mutlak boşanma sebebi olarak kabul edilmiştir. Yani bu fiiller ispatlandığında, evliliğin çekilmez hale gelip gelmediği ayrıca araştırılmaz. Hakim, yalnızca kusurlu eşin davranışını değerlendirir ve bu davranışların ağırlığını dikkate alır.
Kusurun tespitinde, olayın gerçekleşme biçimi, tarafların beyanları ve sunulan deliller esas alınır. Tanık ifadeleri, sağlık raporları, kolluk tutanakları, mesaj kayıtları veya ceza dosyaları hakimin kanaatini oluşturur. Hakim, hangi tarafın kusurlu olduğunu, kusurun derecesini ve mağdur eşin bu fiillerden ne ölçüde etkilendiğini inceler. Burada özellikle fiilin eşin hayatına kast etmeyi, ağır kötü muameleyi veya onuru kırıcı davranışları içerip içermediği sorgulanır.
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, evlilikte en ağır kusur olarak kabul edilir. Bu nedenle söz konusu fiilleri işleyen eş, boşanma davasında tamamen kusurlu sayılır. Mağdur eşin kusuru varsa bile, bu genellikle daha hafif düzeyde değerlendirilir. Hakim, boşanma kararı verirken bu kusur dağılımını dikkate alır ve mağdur eşin tazminat ile nafaka haklarını koruma altına alır.
Kusurun tespit edilmesi aynı zamanda mal paylaşımı ve tazminat taleplerine de doğrudan etki eder. Ağır kusurlu eş, maddi ve manevi tazminat ödemekle yükümlü tutulabilir. Ayrıca ağır kusur, mal paylaşımında da kusurlu eşin katılma alacağında indirime yol açabilir. Böylece mağdur eş, hem ekonomik hem de manevi açıdan korunur.
Sonuç olarak, bu davalarda kusurun tespiti, boşanma kararının temel dayanağıdır. Hakim, ağır kusurlu eşin davranışlarını ispatlanan delillerle ortaya koyar ve buna göre boşanma hükmü kurar. Kusurun ağırlığı, davanın sonucunu ve tarafların haklarını doğrudan etkiler. Bu nedenle delillerin eksiksiz sunulması ve kusurun açık biçimde ortaya konması büyük önem taşır.
Yargıtay Kararları
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/4327 E. 2020/5005 K. sayılı ve 22.10.2020 tarihli kararına göre:
“…Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Mahkemece davacı kadının boşanma davası, davalı erkekten kaynaklanan kusurlu davranışların, ispatlanamadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Tüm dosya kapsamından davalı erkeğin kadına fiziksel şiddet uyguladığı, kafasını duvarlara vurduğu anlaşılmaktadır. O halde boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkek tamamen kusurludur. Evlilik birliğinin devamı eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Dosyaya yansıyan olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olup, TMK’nın 166/1 ve 162. (pek kötü muamele) maddesinde yer alan boşanma koşullarının oluştuğu dikkate alınarak davacı kadının davasının kabulü gerekirken reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…”
* * * * * * *
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2016/11205 E. 2018/1791 K. sayılı ilamında:
“…Taraflar arasında görülen boşanma davasının yapılan muhakemesi sonucunda tarafların zaman zaman ortak konutta tartıştıkları, bu tartışmalar sırasında davalı kadının eşine yüksek sesle bağırdığı, bu nedenle komsuların da aile içerisinde gerçekleşen tartışmalardan haberdar oldukları, tartışmalar sırasında davalının eşine karşı hakaret içeren sözler söylediği, ayrıca gündelik hayatta davalının aşırı kıskanç davranışlarda bulunduğu bu davranışlar nedeniyle evliliğin çekilmez bir hal aldığı, esasen taraflar arasındaki sözlü tartışmaların kaynağının da davalının aşırı kıskançlığı olduğu, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalının tam kusurlu olduğundan bahisle davacı erkeğin boşanma davasının kabulüne karar verilmiştir. Affın kabul edilebilmesi için kayıtsız şartsız bir irade beyanının mevcut olması ya da en azından affı gösterir fiili bir tutum ve davranışın gerçekleşmiş olması gerekmekte olup, ayrıca af olgusunu iddia edenin bunu somut delillerle kanıtlaması gerekir.
Yapılan yargılama ve toplanan delillere göre tarafların dava açıldıktan sonra bir araya geldikleri, ortak konutta birlikte yaşadıkları dosya içerisinde bulunan fotoğraflardan anlaşılmakla davacı erkek, davalı kadının kusurlarını affetmiştir. Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanmaya karar vermek için (TMK m. 166/1-2) davalının az da olsa kusurlu bulunması gerekir. Davalı için kusur sayılabilecek tüm davranışlar affedildiğine göre davalı kusursuzdur. O halde, mahkemece davacı erkek tarafından açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği yerde davanın kabulü doğru bulunmamıştır…”
* * * * * * *
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/2420 E., 2019/750 K. sayılı kararında:
“…Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında, tarafların fiilen ayrı yaşamaya başladığı dönemde davacı-karşı davalı erkeğin ortak çocuk Yağmur’u görmek için müşterek haneye gittiği, kapının girişinde tarafların tartışmaya başladıkları, karşılıklı itiş kakış yaşandığı, erkeğin içeri girip eşini yatak odasına götürerek koluna vurduğu, saçını çektiği ve tanık ifadesine göre erkek eşin elinde bir yumak saç kaldığı, bu olay nedeniyle Silifke Sulh Ceza Mahkemesinin …..E., ……K. sayılı dosyasında tarafların yargılanarak ceza aldığı, bu olaydan iki gün sonra da davalı-karşı davacı kadının boşanma davası açtığı, diğer yandan erkeğin eşini etrafta “ahlâksız, içkici” gibi sözlerle kötülediği tüm dosya kapsamı ile sabittir. Davalı-karşı davacı kadının ceza dosyasına konu fiziksel şiddet eylemi nedeniyle eşini affettiğine dair herhangi bir delil de bulunmamaktadır. O hâlde, davacı-karşı davalı erkeğin eşine fiziksel şiddet uygulaması ve sarf ettiği hakaret sözcükleri dikkate alındığında bu eylemlerin onur kırıcı davranış sayılacağı, dolayısıyla TMK’nın 162. maddesinde belirtilen koşulların oluştuğu ve kadın eşin karşı davasının kabulü gerektiği belirgindir. Açıklanan nedenlerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır…”
* * * * * * *
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2015/8008 E., 2015/24672 K. sayılı ilamına göre:
“…Davalı-davacı kadın dava dilekçesinde hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış sebebi ile (TMK. md.162) olmadığı takdirde, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme sebebi ile (TMK. md. 163), bu da olmadığı taktirde evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine (TMK. md. 166/1) dayalı olarak boşanmaya karar verilmesini talep ederek, terditli dava açmıştır. Mahkemece, tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi ile boşanmalarına karar verilmiş, davalı-davacı kadın dava dilekçesinde yer alan hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış ile suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme nedenlerine dayalı boşanma talepleri hakkında gerek gerekçe, gerekse hükümde bir açıklama yapılmamıştır. Dava terditli olarak açıldığına göre, davalı-davacı kadının özel boşanma sebeplerine dayalı talepleri hakkında olumlu – olumsuz bir karar verilmemesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir…”
* * * * * * *
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2004/2-363 E., 2004/359 K. sayılı ve 16.06.2004 tarihli kararında:
“… Kocanın açtığı asıl dava; evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma, kadının açtığı birleştirilen dava; pek fena muamele ve cana kast nedeniyle boşanma, manevî tazminat ve yoksulluk nafakası istemine ilişkindir.
Mahkemenin, ‘kocanın yanındaki sekreterle çok samimi konuşma ve davranış içinde bulunmasından eşinin rahatsız olduğu, tabii olarak eşini kıskandığı, kocanın eşini dövdüğü, evine bakmadığı, eşine hakaret edip, aşağıladığı, en son tartışmada eşini dövdüğü sırada kadının eşinin arabasını taşlaması, eve almaması ve kolunu ısırması gibi davranışlarının kocanın çok ağır kusuru karşısında kendisini savunmaya yönelik olduğu, şiddetli geçimsizliğin kocanın ağır kusurundan kaynaklandığı’ gerekçesiyle kocanın açtığı boşanma davasının reddine, kadının açtığı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, 10.000.000.000 TL. manevî tazminat ile aylık 200.000.000 TL. yoksulluk nafakasının kocadan alınarak kadına verilmesine dair verdiği karar yukarıda açıklanan nedenle boşanma yönünden Özel Daire’ce bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Bozma ilamında kadın tarafından yapıldığı belirtilen eşinin arabasını taşlaması, eve almaması ve kolunu ısırması eylemleri kocanın 12.04.2000 tarihinde açtığı boşanma davasından sonra, kadının 19.07.2000 tarihinde açtığı boşanma davasından öncedir. Bu nedenle, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle kocanın açtığı boşanma davasında, kadının bozma kararına gerekçe yapılan bu davranışları henüz gerçekleşmediğinden, kadının da evlilik birliğinin temelinden sarılmasına neden olduğu kabul edilemez.
O halde, …kocanın açtığı boşanma davasının reddine, kadının açtığı boşanma davasının kabulüne dair verilen kararda direnilmesi usul ve yasaya uygundur. …”
* * * * * * *
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2019/3272 E. 2019/7396 K. sayılı ve 19.06.2019 tarihli ilamında:
“…Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı kadın, Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde yer alan “Pek kötü muamele” ve “Onur kırıcı davranış” sebebine dayanarak boşanma davası açmış, dava reddedilmiştir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davalı erkeğin eşine sürekli fiziksel şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Davalının eşine yönelik bu eylemleri pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış niteliğindedir. Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesindeki boşanma sebebi oluşmuştur. Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca davanın kabulü ile boşanmaya karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddi doğru bulunmamış bozmayı gerektirmiştir…”
* * * * * * *
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2015/14215 E. 2016/4389 K. sayılı ilamına göre:
“…Davacı kadın, pek kötü veya onur kırıcı davranış (TMK m. 162) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki sebebine dayalı olarak boşanmalarına karar verilmesini talep etmiş; mahkemece, davalı erkeğin “eşine kötü, saygısız davrandığı, onu aşağıladığı, hakaret ettiği, eşine ve çocuğuna şiddet uyguladığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, sadakatsiz davrandığı, gelirini ailesinden gizlediği ve ortak konu-tu terk ettiği” gerekçesiyle tarafların pek kötü veya onur kırıcı davranış (TMK m.162) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) sebepleriyle boşanmalarına karar verilmiştir.
Türk Medeni Kanununun 162. maddesi gereğince pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebiyle boşanmaya karar verilebilmesi için, her türlü kötü veya onur kırıcı davranış değil, ağır derecede pek kötü veya onur kırıcı davranışın gerçekleşmesi gerekir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davalı erkeğin başka bir kadınla duygusal içerikte mesajlaşmak suretiyle güven sarsıcı davranışlar sergilediği,eşine karşı ilgisiz davrandığı, birlik görevlerini yerine getirmediği ve “sen ne işe yararsın diyerek” eşini aşağıladığı anlaşılmaktadır. Davalı erkeğe kusur olarak yüklenen eşine yönelik fiziksel şiddet fiilinin 2012 yılı Mayıs ayında gerçekleştiği ve sonrasında evlilik birliğinin uzunca bir süre daha devam ettiği anlaşılmakta olup, kadının bu olayı affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı kabul edilmelidir. Affedilen veya hoş-görü ile karşılanan olaylar taraflara kusur olarak yüklenemez. Bu duruma göre davalı erkeğin gerçekleşen kusurlu davranışları pek kötü ve onur kırıcı davranış olarak kabule yeterli değildir. Davacı kadının açtığı davada Türk Medeni Kanununun 162.maddesi koşulları oluşmadığı halde, kadının Türk Medeni Kanununun 162. maddesine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru görülmemiştir…”
* * * * * * *
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2017/161 E. 2018/11440 K. sayılı ve 17.10.2018 tarihli kararına göre:
“…Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır. Ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK m.26/1). Davacı kadın dava dilekçesinde hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış sebebine (TMK m.162) dayalı olarak boşanmaya karar verilmesini talep etmiş, mahkemece evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166/1) hukuksal sebebine dayalı olarak boşanma kararı verilmiştir. Özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan davada genel boşanma sebebiyle (TMK m.166/1) boşanma kararı verilemez. O halde mahkemece davacı kadının boşanma davasında delillerin özel boşanma (hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış) sebebi (TMK m.162) yönünden değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken, evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166/1) sebebi ile değerlendirilerek tarafların boşanmalarına karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…”
* * * * * * *
Boşanma davanızda hak kaybına uğramamak için bir avukattan destek almanızı tavsiye ederiz.