Boşanma Davasında Mehir Alacağı Nasıl Korunur?

Boşanma davasında mehir alacağı, taraflar arasında ciddi çekişmelere neden olan bir konudur. Her ne kadar Türk Medeni Kanununca düzenlenmemiş olsa da Yargıtay’ın bu konuya ilişkin birçok içtihatı bulunmaktadır.

Mehir Nedir?

Mehir, İslam hukukunda evlilik akdinin doğurduğu bir yükümlülük olarak, erkeğin eşine vermesi gereken para ya da maldır. Sözlük anlamı “ücret” olan mehir, para, altın veya belirli bir mal gibi kadına ekonomik anlamda güç sağlayacak bir şey olmalıdır.

Mehir, dini nikah sırasında beyan edilmiş olsa dahi o an verilmesi şart değildir. Mehir dini nikah sırasında, evlilik birliği içerisinde ya da evlilik birliğinin sonlanması sonucunda da verilebilmektedir.  Evlilik akdinde belirlenen ve evlilik sırasında veya kısa bir süre içinde ödenmesi gereken mehire mehr-i muaccel, yani peşin mehir denmektedir. Belirli bir vade veya şartın gerçekleşmesine bağlı olarak ödenmesi gereken mehire mehri müeccel, yani vadeli mehir denir.  Belirli bir miktar veya mal olarak belirlenen mehire ise mehr-i müsemma denmektedir.

Mehir, evlilik akdi sırasında eşler arasında anlaşılan bir husustur ve İslam hukukunda önemli bir yer tutar. Her iki tarafın da haklarını koruyan ve evliliğin hukuki zeminini güçlendiren bir kavram olarak kabul edilmektedir.

Mehirin Türk Hukukunda Yeri Nedir?

Türk Medeni Kanunu mehir konusunda açık bir düzenleme yapmamış olsa da eşlerin evlilik sırasında birbirlerine para veya mal vaat etmelerini yasaklayan bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu nedenle Yargıtay mehiri geçerli kabul etmektedir. Bu durumda mehir, yasaklanmamış olup Türk hukukunda belirli bir düzenleme altına alınmamış bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yargıtay’ın içtihatlarına göre, kadın eşin mehir alacağı hakkı korunmakta olup, eşler arasında yapılan mehir sözleşmeleri bağışlama veya bağışlama vaadi olarak değerlendirilip geçerli kabul edilmektedir. Dolayısıyla mehir kavramı hukuki açıdan tartışmalı olabilmektedir. Ancak yine de geçerliliği bulunmakta ve korunması gereken bir alacak hakkı olarak kabul edilmektedir.

Müspet bir düzenleme olmamakla birlikte, mehir senetleri geçerli delil olarak kabul edilmektedir. Yargıtay mehir senetlerini, bağışlama vaadi olarak nitelendirmektedir. Türk Medeni Kanunu’nda mehir senedi veya mehir alacağına dair herhangi bir düzenleme olmamasına rağmen, uygulamada kadın eşler vaat edilen mehirin ödenmediğine ilişkin yargı yoluna başvurabilmektedirler.

Boşanma Davasında Mehir Alacağı Talep Edilebi

Boşanmanın asıl sonuçlarına ilişkin sözleşmeler hakim onayı olmaksızın geçerli sayılmamakla birlikte, boşanmanın ikincil sonuçlarına ilişkin taraflar arasında anlaşma yapma serbestisi bulunmaktadır. Bu çerçevede, hakim, taraflar arasındaki anlaşmayı onaylama yetkisine sahiptir. Özellikle mehir senedi varsa ve borcun varlığına dair kanaat oluşturursa, boşanma kararında borcun ödenmesine hükmeder.

Bazı durumlarda mahkeme, kamu düzenine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle mehir taleplerini onaylamayabilmektedir. Örneğin boşanma hakkının kötüye kullanılması veya kadının mehiri alması için boşanmaya ikna edilmesi hallerinde mahir talebi reddedilebilmektedir.

Kadının boşanma davasında mehir talep edebilmesi için, mehir senedi geçerli bir bağışlama vaadi sözleşmesi olarak nitelendirilebilecek şekilde düzenlenmelidir. Bu nedenle, kadının talebinin geçerli sayılabilmesi için mehir sözleşmesinin yazılı ve mehir verecek eş tarafından imzalanmalıdır.

Anlaşmalı Boşanma Davasında Mehir Alacağı Talebi

Anlaşmalı boşanma davasında mehir alacağının verilip verilmeyeceği, tarafların ortak kararlarına göre belirlenecektir. Taraflar, aralarında yaptıkları mehir senedine uymaya karar vererek mehir senedinde belirlenen şeyi anlaşmalı boşanma protokolüne yazabilirler. Veyahut taraflar, mehir senedine uymaktan vazgeçerek mehire ilişkin bir talepte bulunmazlar.

Mehir alacağı anlaşmalı boşanma protokolünde talep edilmemiş olsa da taraflar boşandıktan sonra kadın eş, mehir alacağı davası açarak mehir talebinde bulunabilmektedir.

Mehir Senedi Nasıl Olmalıdır?

Boşanma davasında mehir senedine dayanarak bu senetten doğan alacak talep edilebilmektedir. Ancak bu talebin kabul edilebilmesi için mehir senedinin geçerli şekilde hazırlanmış olması zorunludur.

Mehir senedinin Türk hukuk sisteminde geçerli sayılması için bu senet, bağışlama vaadi sözleşmesi şeklinde hazırlanmalıdır. Türk Borçlar Kanunu’na göre bağışlama vaadi sözleşmesinin geçerlilik şartları ise şöyledir:

  • Mehir senedi yazılı olarak düzenlenmelidir.
  • Mehir senedinde mehir olarak verilen şeyler ve bunların miktarları belirtilmelidir.
  • Mehir senedinde taahhütte bulunan erkek eşin imzası olmalıdır.
  • Vadedilen mehir bir taşınmazın devrine ilişkin ise senet, resmi şekilde düzenlenmelidir. Yani mehir senedi noterde ya düzenlenmelidir ya da imzalanmalıdır.

Mehir senedi, bağışlama vaadi sözleşmesinin şekil şartlarını içerdiği takdirde mehirin ispatı sağlanmış olacaktır. Aksi takdirde hakim, mehirin varlığını kabul etmeyerek mehir talebini reddeder.

Mehir Alacağı Davası Nedir?

Mehir alacağı, boşanma davası sırasında talep edilebileceği gibi kadın eş tarafından ayrı bir dava açılarak da talep edilebilmektedir. Bu davaya mehir alacağı davası denmektedir. Mehir alacağı davası, davalı olan erkek eşin yerleşim yerindeki asliye hukuk mahkemelerinde açılmalıdır. Davanın görevsiz ya da yetkisiz mahkemede açılması davacı yönüyle vakit kaybına sebep olacaktır.

Mehir alacağı davası bir alacak davasıdır. Bu nedenle de zamanaşımı süresine tabidir. Mehir alacağı bağışlama vaadi sözleşmesi olarak kabul edilmesi sebebiyle Tür Borçlar Kanununda belirtilen 10 yıllık zaman aşımı süresine tabidir. Bu süre boşanma davasının kesinleşmesi ya da erkek eşin ölümü ile başlar. 10 yıllık süre dolduktan sonra açılan mehir alacağı davası, zamanaşımı nedeniyle reddedilmektedir.

Mehrin Geri Alınması Mümkün Müdür?

Mehir senedi, bir bağışlama sözleşmesi olması sebebiyle geri alınması da mümkündür. Bu durumda mehrin kadın eşe verilip verilmediği önemli bir husustur. Eğer mehir kadın eşe verilmişse bağışlamanın geri alınması hükümlerine uyularak geri alınabilmektedir. Mehir kadın eşe henüz verilmediği durumlarda ise bağışlama sözleşmesinin geri alınması hükümlerine uyularak geri alınabilecektir.

Mehrin geri alınabilmesi için;

  1. Kadın eş, erkek eşe veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,
  2. Kadın eş, erkek eşe veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa,
  3. Mehir, bir şart karşılığında kadın eşe verildiğinde, mehir alacaklısı haklı bir sebep olmaksızın bu şartı yerine getirmemişse,
  4. Mehir veren erkek eşin mali durumu, sonradan sözün yerine getirilmesi kendisi için olağanüstü ağır kılacak ölçüde değişmişse,
  5. Erkek eşin mehir sözü verdikten sonra, kendisi için yeni aile yükümlülükleri doğmuş veya bu yükümlülükleri önemli ölçüde ağırlaşmışsa,
  6. Mehir veren erkek eş, mehiri ödeme güçlüğüne düşmüş veya iflas etmişse,

mevcut durumun öğrenilmesin itibaren 1 yıl içerisinde mehir geri alınabilmektedir.

Mehir Alacağı Davasına İlişkin Yargıtay Kararları

Yargıtay Hukuk Dairesi 2012/14385 E., 2013/7833 K. Sayılı kararında:

Davacı,23.8.2002 tarihli mehir senedi başlıklı belgeye dayanmıştır. mehir senedi özellikle Anadolu’da yaygın bulunan bir nevi çeyiz senedi niteliğinde borç doğuran borcun varlığını gösterir bir belgedir. 23.8.2002 tarihli çeyiz senedinde “…herhangi bir ayrılık vuku halinde damat … tarafından gelin …’a 250 gr altın ödeneceği…” açıkça yazılmış ve senet … ve iki tanık tarafından imzalanmıştır. Bu belge boşanma şartına bağlı olarak düzenlenmiş, borç doğuran bir belgedir. Davalı tarafın senet altındaki imzaya itirazı bulunmamaktadır. Tarafların 1.2.2011 tarihinde kesinleşen ilam ile boşandıkları hususu dosyada mevcut nüfus kaydı ile sabittir. Böylece senette yazılı şart (boşanma) gerçekleşmiştir. Borç muaccel hale gelmiştir. Davacı kadına evlilik sırasında ya da evlilik içinde takıldığı kabul edilen bileziklerin davada dayanılan mehir senedinde yazılı altınlar olarak kabulü mümkün değildir.

Zira mehir senedinde boşanma halinde verilecek altın(mehir) belirlenmiştir. Evlilik sırasında ya da evlilik içinde davacı kadına takılan (hediye edilen) ziynet eşyalarının bu senette yazılı altınlara karşılık verildiğinin kabulü doğru değildir. Mahkemece istemin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin reddine karar verilmesi doğru olmadığından…” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.

*                           *                           *                           *                           *                           *                           *

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 28.04.2021 tarih ve 2020/3104 E., 2021/4194 K. Sayılı kararına göre

“Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre, davaya konu senedin malen kaydı ile düzenlendiğini, davacının senedi teminat olarak verdiğini ileri sürdüğünü, davalının ise senedin mehir olarak verildiğini savunduğunu, mehrin kocanın evlenme sözleşmesi anında ya da daha sonra kadına verdiği belirli bir mal ya da para veya ekonomik değeri olan armağan olduğu, Türk Medeni Kanunu’na göre mehir verilmesinin yasaklandığına dair bir düzenleme bulunmadığı, senede karşı senetle ispat kuralı gereği davacının senedin teminat senedi olduğu iddiasını senetle ispat etmesi gerektiği, davacının davaya konu senedin teminat olduğu ve teminat foksiyonunun kalmadığı iddiasını yazılı delille kanıtlayamadığı gibi yemin teklif etme hakkının hatırlatılması üzerine yemin deliline de dayanmadığı, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf isteğinin esastan reddine karar verilmiştir.” denilmektedir.

*                           *                           *                           *                           *                           *                           *

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 14.03.2016 tarihli ve 2014/22932 E. 2016/4548 K. sayılı Kararına göre:

“Davacının talebi, mehir olarak ödenmiş olan (mehri muaccel) bir alacak değil, bağışlama vaadi şeklinde (mehri müeccel) niteliğinde, mehir senedinden kaynaklanan alacak talebine ilişkindir. Taraflar arasında sözleşme ilişkisi vardır. Uyuşmazlık, Aile Hukukundan dayalı alacak niteliğinde olmayıp, genel hükümlere dayalı (TBK m. 286 vd., eBK m. 234 vd.) bir alacak talebi niteliğindedir. Hal böyle olunca, davayı görmeye genel mahkemeler görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir (HMK m. 1, 3, 114/1,c, 115/1). O halde mahkemece, bu taleple ilgili dava hakkında HMK 167. maddesi gereğince ayırma ve görevsizlik kararı verilmesi gerekirken; hatalı değerlendirme ile işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.”

*                           *                           *                           *                           *                           *                           *

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 14.11.2016 tarihli ve 2016/14801 E. 2016/12762 K. Sayılı Kararında:

Davacı; davalılardan Yıldıray’ın eşi, Hakkı’nın kayınbiraderi olduğunu, davalı ile ayrı yaşadıklarını, evlenirken mehir senedi düzenlendiğini, bu senette yeralan ziynet ve çeyiz eşyalarının tarafına verildiğini, davalı ile ayrı yaşadıklarından eşyaların davalının evinde kaldığını, bu eşyaların kaybolmasından ya da ortadan kaldırılmasından endişe ettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak eşyaların aynen iadesine olmaz ise bedellerinin davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Somut olayda, yargılama sürer iken, davalılar davacıya karşı bağıştan rücu davası açmışlar ve bu davanın bekletici mesele yapılmasını, her iki davanın aynı eşyalar ile ilgili olduğunu belirtmişlerdir. Anılan bu davanın 24/11/2014 tarihinde davalılar tarafından davacıya karşı aynı eşyalar için açıldığı, derdest olduğu, eldeki ziynet davasının kesinleşmesini beklediği anlaşılmaktadır.

Kural olarak; bir davada hüküm verilmesi, başka bir davada incelenmekte ve kesin olarak karara bağlanacak bir hukuki durumun mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise, mahkeme, o davanın sonuçlanmasını beklemek üzere yargılamayı erteleyebilir. Davalardan biri hakkında verilecek kararın diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde iki dava arasında bağlantı var sayılır ve biri diğeri için bekletici mesele yapılır. HMK.nun 165. maddesinde yeralan düzenleme bu şekildedir.

Anılan bağıştan rücu davasında verilecek kararın eldeki ziynet eşyası davasının sonucunu etkileyeceğinden bekletici mesele yapılması gerekmektedir . Mahkemenin bu yönü gözardı ederek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”

*                           *                           *                           *                           *                           *                           *

Boşanma davanızda hak kaybına uğramamak için bir boşanma avukatından destek almanızı tavsiye ederiz.

Diğer yazılarımız için tıklayın…

Tel : 0 501 144 84 27

Av.Zeynep Ünal Murat

Son Yazılar