Bu makalemizde boşanma davalarında kusur tespiti nasıl yapılır, avukatsız boşanma davası açmanın sakıncaları nelerdir, dava dilekçesinde kusur olayı nasıl anlatılmalıdır, tanık seçiminde yapılan hatalar nelerdir, kusur tespitinde zaman faktörünün önemi nedir gibi bir çok soruyu cevaplandıracağız.
1. Kusur Kavramının Yanlış Anlaşılması
Boşanma davalarında en yaygın hata, “kusur” kavramının yanlış yorumlanmasıdır. Kusur, yalnızca ahlaki bir suçlama değildir. Türk Medeni Kanunu’na göre kusur, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan davranıştır. Yani kusur, eşin evlilik yükümlülüklerine aykırı hareket etmesidir.
Birçok kişi, kusurun sadece aldatma veya şiddet gibi ağır olaylarla sınırlı olduğunu düşünür. Oysa ilgisizlik, hakaret, iletişimsizlik veya ev içi görevlerin ihlali de kusur sayılabilir. Kusurun kapsamı geniştir ve her olay kendi içinde değerlendirilir.
Bu nedenle, davaya başlamadan önce kusurun hukuki anlamı doğru kavranmalıdır. Kusur, duygusal değil, hukuki bir temelde değerlendirilmelidir.
2. Delil Yetersizliği veya Yanlış Delil Kullanımı
Boşanma davasında en sık yapılan hatalardan biri, yeterli delil sunmamaktır. Delil olmadan yapılan iddialar mahkemece dikkate alınmaz. Kusuru ispat eden belgeler, tanık beyanları veya yazılı kayıtlar eksik sunulursa dava zayıflar.
Bazı taraflar, hukuka aykırı delillerle davayı güçlendirebileceklerini sanır. Ancak özel hayatın gizliliğini ihlal eden gizli kamera, dinleme veya yasa dışı kayıtlar kabul edilmez. Bu tür deliller, mahkemede kullanılmak istendiğinde reddedilir ve davayı zayıflatır.
Bu nedenle deliller, zamanında, hukuka uygun ve doğrudan olayı ispatlayan nitelikte olmalıdır. Ayrıca her iddia, somut kanıtlarla desteklenmelidir.
3. Tanık Seçiminde Yapılan Hatalar
Tanıklar boşanma davalarında kusur tespiti için kilit öneme sahiptir. Ancak taraflar genellikle uygun olmayan tanıkları seçer. Olaylara bizzat tanık olmamış, yalnızca duyumla bilgi sahibi kişiler, mahkemece dikkate alınmaz.
Tanığın güvenilir olması, ifadesinin tutarlılığı kadar önemlidir. Çelişkili beyanlar, kusurun ispatını zorlaştırır. Yargıtay içtihatlarına göre, tanık anlatımlarının olaylarla doğrudan bağlantılı olması gerekir.
Doğru tanık seçimi, davanın yönünü değiştirebilir. Bu nedenle avukat rehberliğinde olaylara tanıklık etmiş kişiler seçilmelidir.
4. Dava Dilekçesinde Kusur Olaylarının Net Anlatılmaması
Dava dilekçesi, kusur tespitinin ilk basamağıdır. Ancak birçok dava dilekçesi belirsiz, duygusal veya yüzeysel ifadelerle hazırlanır. “Eşim beni üzdü” gibi genel cümleler hukuki değer taşımaz.
Hakim, dilekçede yer alan olayların açık, tarihli ve somut biçimde anlatılmasını ister. Her olay, tarih sırasına göre yazılmalı ve hangi davranışın evlilik birliğini sarstığı belirtilmelidir.
Ayrıca dilekçede ileri sürülen her iddia, delillerle ilişkilendirilmelidir. Kusur olayının anlatımında duygusal tepki değil, hukuki tutarlılık ön planda olmalıdır.
5. Karşı Davanın Göz Ardı Edilmesi
Boşanma davasında taraflardan biri dava açtığında, diğer taraf “karşı dava” açabilir. Karşı dava, kusur dengesini doğrudan etkiler. Ancak birçok kişi karşı dava açmanın önemini fark etmez.
Karşı dava açılmadığında, savunma tarafı yalnızca davacının iddialarına cevap verir. Bu durum, kusur oranının tek taraflı belirlenmesine yol açabilir. Oysa karşı dava açıldığında, diğer tarafın kusurlu davranışları da yargılama konusu olur. Bu nedenle karşı dava açmak, adil bir kusur tespiti yapılmasını sağlar. Özellikle davalı eşin mağdur olduğu durumlarda bu yöntem hayati öneme sahiptir.
6. Kusur İspatında Zaman Faktörünün Göz Ardı Edilmesi
Boşanma davalarında zamanlama kritik önemdedir. Evlilik birliğini sarsan olayın üzerinden uzun süre geçmişse, kusur iddiası zayıflar. Yargıtay’a göre, olaydan sonra uzun süre birlikte yaşamaya devam eden taraf, karşı tarafı “affetmiş” sayılır.
Bu nedenle, tarafların kusurlu davranışı öğrendikten sonra makul sürede dava açması gerekir. Gecikmiş dava, affetme olarak değerlendirilir ve mahkeme davayı reddedebilir. Özellikle aldatma gibi olaylarda, eşlerin uzun süre bir arada yaşamaya devam etmesi affetme olarak görülür. Bu da davanın reddine yol açabilir.
7. Avukatsız Dava Açmanın Riskleri
Boşanma davaları teknik bilgi ve deneyim gerektirir. Birçok kişi, avukatsız dava açarak süreci kendi yürütmeye çalışır. Ancak bu durum genellikle hak kayıplarına neden olur.
Avukat desteği olmadan, hangi delilin etkili olacağı veya nasıl sunulacağı doğru planlanamaz. Ayrıca usul hataları, davanın reddine ya da gereksiz uzamasına neden olabilir. Avukat, delil stratejisini, tanık sırasını ve kusur iddialarını yasal çerçevede organize eder. Bu nedenle profesyonel destek almak, adil sonuç için gereklidir.
8. Duygusal Davranmak ve Hakime Etki Etmeye Çalışmak
Bazı taraflar, duruşmalarda duygusal tepkiler vererek hakimi etkilemeye çalışır. Ancak bu davranış, genellikle ters etki yaratır. Mahkeme kararlarını yalnızca delillere ve hukuka dayanarak verir. Hakim, tarafların duygusal ifadelerinden ziyade somut kanıtlara önem verir. Bu nedenle duygusal patlamalar, tarafın güvenilirliğini zedeler. Duruşma sırasında sakin, saygılı ve tutarlı davranmak, davayı olumlu etkiler.
9. Eksik veya Geç Sunulan Belgeler
Birçok boşanma davası, belgelerin eksik sunulması nedeniyle uzar veya zayıflar. Delil listesi süresi içinde bildirilmezse mahkeme bunları dikkate almayabilir. Bu durum özellikle tazminat veya nafaka taleplerinde sorun yaratır. Çünkü gelir belgeleri, banka kayıtları veya sağlık raporları geciktiğinde, kusur oranı yanlış belirlenebilir. Belgeler zamanında, eksiksiz ve resmi yollarla sunulmalıdır. Gecikme halinde delil reddedilir, bu da adil bir kararın önüne geçer.
10. Kusur ve Mal Paylaşımı Arasındaki Bağı Koparmak
Kusur oranı, mal paylaşımı üzerinde doğrudan etkili değildir. Ancak uygulamada birçok kişi bu ayrımı bilmez. Mal paylaşımı, “mal rejimi tasfiyesi” davasında değerlendirilir; kusur burada yalnızca istisnai olarak önem kazanır.
Yargıtay, “kusurun mal paylaşımında etkili olmadığı” yönünde istikrarlı kararlar vermiştir. Ancak kötü niyetli tasarruflar (örneğin mal kaçırma) varsa, bu davranış mal paylaşımını etkileyebilir. Bu nedenle, kusur iddiası ile mal paylaşımı arasında hukuki çizgi doğru kurulmalıdır.
11. Kusur Oranı Belirlenirken Yargıtay İçtihatlarının Dikkate Alınmaması
Mahkeme kararları, Yargıtay içtihatlarıyla şekillenir. Ancak birçok taraf, benzer olaylarda Yargıtay’ın yaklaşımını incelemez. Bu durum, hukuki savunmayı zayıflatır.
Yargıtay kararları, hangi davranışların ağır, hangilerinin hafif kusur sayıldığını belirler. Örneğin “eşin ailesine sürekli kötü davranmak” ağır kusur olarak değerlendirilir. Bu içtihat bilgisi, dava stratejisinin doğru kurulmasını sağlar. Dolayısıyla, güncel içtihatlar takip edilmeden yapılan savunma eksik kalır ve sonuç olumsuz olur.
12. Karşı Tarafın Kusurunu Aşırı Abartmak
Bazı davalarda taraflar, karşı tarafın kusurunu olduğundan fazla göstermeye çalışır. Ancak bu strateji genellikle ters etki yapar. Hakim, abartılı iddiaları fark eder ve güvenilirliği sorgular.
Kusur olayları, gerçekçi biçimde ve delillerle desteklenerek anlatılmalıdır. Yargıtay, “kanıtlanamayan iddialar delil değeri taşımaz” ilkesine sıkı sıkıya bağlıdır. Gerçeğe dayalı, ölçülü ve inandırıcı bir anlatım her zaman daha etkilidir.
13. Çocuklar Üzerinden Kusur İspatı Yapmaya Çalışmak
Bazı taraflar, çocukları tanık olarak gösterir veya onların ifadelerine dayanarak kusur iddiasında bulunur. Ancak bu durum hem etik hem hukuken yanlıştır. Türk Medeni Kanunu, çocukların ebeveynleri aleyhine tanıklık yapmasını yasaklamıştır.
Çocukların davaya dahil edilmesi, onların psikolojik gelişimini olumsuz etkiler. Ayrıca mahkeme, bu girişimi ebeveynin olumsuz davranışı olarak değerlendirebilir. Bu nedenle çocuklar tanık yapılmamalı, onların üstün yararı korunmalıdır.
14. Affetme ve Davranışlarla Çelişen Tutumlar
Bazı eşler, kusurlu davranıştan sonra affetme beyanında bulunur veya birlikte yaşamaya devam eder. Ancak daha sonra aynı olay üzerinden dava açar. Bu durumda dava reddedilir.
Yargıtay, “affedilen olaylara dayanarak boşanma talep edilemeyeceğini” açıkça belirtmiştir. Eşin, affetme sonrasında aynı olayı gündeme getirmesi, kötü niyetli davranış sayılır. Bu nedenle tutarlılık önemlidir; affedilen kusur tekrar ileri sürülmemelidir.
15. Duruşmalara Katılmamak veya İlgisiz Kalmak
Bazı taraflar, duruşmalara katılmayı gereksiz görür. Ancak duruşmalara katılmamak, savunmanın zayıflamasına yol açar. Hakim, tarafın ilgisizliğini davayı önemsememek olarak yorumlayabilir. Duruşmalara düzenli katılmak, savunmanın ciddiyetini gösterir. Ayrıca hakim, tarafın tutum ve davranışlarını gözlemleyerek kusur değerlendirmesi yapabilir.
Kusur Tespitinde Doğru Strateji Nasıl Kurulur?
- Olaylar kronolojik sırayla anlatılmalıdır.
- Her iddia somut delillerle desteklenmelidir.
- Tanıklar olaylara doğrudan tanık olan kişilerden seçilmelidir.
- Hukuka aykırı yöntemlerden kesinlikle kaçınılmalıdır.
- Duygusal değil, hukuki temelli bir anlatım benimsenmelidir.
Bu strateji, davanın yönünü belirler ve adil bir kusur tespitini sağlar.
Sonuç: Kusur Tespiti Adaletin Temel Taşıdır
Boşanma davalarında kusur tespiti, yalnızca hukuki bir işlem değildir; adaletin görünür hâlidir. Tarafların davranışlarının doğru değerlendirilmesi, kararın hem adil hem vicdani olmasını sağlar.
Hatalı kusur tespiti, maddi ve manevi sonuçlar doğurur. Bu nedenle sürecin her aşaması dikkatle yürütülmelidir. Deliller doğru toplanmalı, tanıklar seçilmeli, beyanlar tutarlı olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, boşanma davasında adalet yalnızca kanunla değil, doğru stratejiyle sağlanır. Kusur oranının doğru tespiti, hem bireylerin hem toplumun adalet duygusunu korur.
Boşanma davanızda hak kaybına uğramamak için bir avukattan destek almanızı tavsiye ederiz.

